İşte bu kısa şifreyi, yine gayet muhtasar bir şifre ile tercüme ve izah edeceğim. Bunu Hülasatü l-Hülasa ya bir haşiye yapınız.
Evet ben, Hülasatü l-Hülasa yı okuduğum zaman, koca kainat, nazarımda bir halka-i zikir oluyor. Fakat her nevin lisanı çok geniş olmasından, fikir yoluyla sıfat ve esma-i İlahiyeyi ilmelyakin ile iz an etmek için akıl çok çabalıyor, sonra tam görür. Hakikat-ı insaniyeye baktığı vakit, o cami mikyasda, o küçük haritacıkta, o doğru nümunecikte, o hassas mizancıkta, o enaniyet hassasiyetinde öyle kat i ve şuhudi ve iz ani bir vicdan, bir itminan, bir iman ile o sıfat ve esmayı tasdik eder. Hem çok kolay, hem hazır yanındaki aynasında hiç uzun bir seyahat-ı fikriyeye muhtaç olmadan iman-ı tahkikiyi kazanır ve
hakiki bir manasını anlar. Çünkü, Cenab-ı Hak hakkında suret muhal olmasından, suretten murat, sirettir, ahlak ve sıfattır.
Evet, nasıl ki ehl-i tarikat, seyr-i enfüsi ve afaki ile marifet-i İlahiyede iki yol ile gitmişler ve en kısa ve kolayı ve kuvvetli ve itminanlı yolunu enfüside, yani kalbinde zikr-i hafiyy-i kalble bulmuşlar. Aynen öyle de, yüksek ehl-i hakikat dahi, marifet ve tasavvur değil, belki ondan çok ali ve kıymetli olan iman ve tasdikte, iki cadde ile hareket etmişler.
Biri: Kitab-ı kainatı mütalaa ile, Ayetü l-Kübra ve Hizbü n-Nuriye ve Hülasatü l-Hülasa gibi afaka bakmaktır.
Diğeri: Ve en kuvvetli ve hakkalyakin derecesinde vicdani ve hissi, bir derece şuhudi olan hakikat-i insaniye haritasını ve enaniyet-i beşeriye fihristesini ve mahiyet-i nefsiyesini mütalaa ile, imanın şüphesiz ve vesvesesiz mertebesine
Hayatı, hissiyatı, seciyeleri, mikyaslığı ve ayineliği kelimeleriyle, ve sigatları, ahlakı, halifeliği, firhisteliği ve eneniyeti kelimeleriyle; ve cami mahlukiyeti, mütenevvi ubudiyeti, ihtiyacatı kesiresi, fakrı, aczi, gayr-i mahdut naksı, gayr-iı mahsur istidatlar kelimeleriyle lisan-i hakikat-ı insaniyenin şehadetiyle, Vacibü l-Vücud ve Vahidü l-Ehad olan Allh tan başka hiçbir ilan yoktur.