Emirdağ Lâhikası İkramı İzhar Mektubunun Tetimmesi

Bu defa Isparta umum şakirtlerinin hissiyatıyla Risale-i Nur kahramanı Hüsrev in yazdığı mektup, gerçi hakkım olmayarak bana ziyade hisse vermiş, fakat Isparta ve civarı kahraman şakirtlerinin tam derece-i irtibatlarını ve Risale-i Nur’un tam kıymetini gösterdiğinden ve mektuplarım içinde ve lahikaya, hem daha münasip gördüğünüz makamlarda yazmaya layıktır. Size bir sureti yeni hurufla gönderiliyor.
Pek çok alakadar olduğum Kastamonu ve içindeki ehemmiyetli kardeşlerim, Isparta şakirtleriyle vasıta-i irtibat, Mustafa Osman, hakikaten az bir zamanda çok ehemmiyetli bir iş görmesinden, birinci saftaki haslar içine girmeye hak kazanmış. Demek ihlası tamdır ki, az bir zamanda çok zaman işini gördü. Cenab-ı Hak, onun emsalini o havalide çoğaltsın ve selamet versin. Amin.
Umum kardeşlerime ve hemşirelerime birer birer selam ve tebrik ve dua ediyorum.
Said Nursi
• • •
Gayet ehemmiyetli iki meseleyi, sizlere, zekavetinize itimaden, Risale-i Nur da müteferrikan parçaları bulunmalarına binaen, gayet muhtasar konuşacağım.
Birincisi : Risale-i Nur’un hakiki ve hakikatli bir şakirdi bulunan ve Kur’ân-ı Mucizü l-Beyanın katibi, bu defa yazdığı mektupta, haddimden bin derece ziyade hüsn-ü zannına istinaden, bir hakikat soruyor. Risale-i Nur’un şahs-ı manevisinin gayet ehemmiyetli ve kudsi vazifesini; ve hilafet-i Nübüvvetin de gayet ulvi vazifelerinden bir vazifesini benim adi şahsımda, Üstadı noktasından bir cilvesini gördüğünden, bana o hilafet-i maneviyenin bir mazharı nazarıyla bakmak istiyor.
Evvela: Baki bir hakikat, fani şahsiyetler üstüne bina edilmez. Edilse, hakikate zulümdür. Her cihetle kemalde ve devamda bulunan bir vazife, çürümeye ve çürütülmeye maruz ve müptela şahsiyetlerle bağlanmaz; bağlansa, vazifeye ehemmiyetli zarardır.
Saniyen: Risale-i Nur’un tezahürü, yalnız tercümanının fikriyle, veyahut onun ihtiyac-ı manevi lisanıyla Kur’ân dan gelmiş. Yalnız o tercümanın istidadına bakan feyizler değil, belki o tercümanın muhatapları ve ders-i Kur’ân da arkadaşları olan halis ve metin ve sadık zatların o feyizleri ruhen istemeleri ve kabul ve tasdik ve tatbik etmeleri gibi çok cihetlerle, o tercümanın istidadından çok ziyade o Nurların zuhuruna medar oldukları gibi, Risale-i Nur’un ve şakirtlerinin şahs-ı manevisinin hakikatini onlar teşkil ediyorlar. Tercümanının da içinde bir hissesi var. Eğer ihlassızlıkla bozmazsa, bir tekaddüm şerefi bulunabilir.
Salisen: Bu zaman, cemaat zamanıdır. Ferdi şahısların dehası, ne kadar harika da olsalar, cemaatın şahs-ı manevisinden gelen dehasına karşı mağlup