Bağın Nursi, huyun munis, özün idris ferd-i yekta.
Açılmış gül, öter bülbül, yüzünde var zarif bir tül.
Yazılmış üstüne Nur dan " Kab-ı Kavseyni ev edna."
Sana canın feda etmez mi senden hem görenler hak,
Sözün hak, hem özün hak, hem mesleğin hak, hem makamın Kabetü l-ulya.
Üstadım Efendim Hazretleri,
Ben, bu yazıları Risaletu n-Nur’un eli ve kalemi ve diliyle bu hakir kalbime ondan sıçrayan küçük bir kıvılcım parçasıyla yazdım. Kabulünü ve imdad ve ilhamın kesilmemesini rica eder ve hürmetle ellerinizden öper ve dualarınızı beklerim efendim.
Duanıza muhtaç talebeniz
Hasan Feyzi
(Rahmetullahi Aleyh)
• • •
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Size dört meseleyi beyan etmek kalbime ihtar edildi:
Birincisi
: Hem lisan-ı hal, hem lisan-ı kal ile ve başka tezahüratlarla sorulan bir suale cevaptır.
Deniliyor ki: "Madem Risale-i Nur hem kerametlidir, hem tarikatlerden ziyade iman hakikatlerinin inkişafında terakki veriyor ve sadık şakirtleri kısmen bir cihette velayet derecesindeler. Neden evliyalar gibi manevi zevkler ve keşfiyatlara ve maddi kerametlere mazhariyetleri görülmüyor; hem onun talebeleri de öyle şeyler aramıyorlar? Bunun hikmeti nedir?"
Elcevap:
Evvela: Sebebi, sırr-ı ihlastır. Çünkü, dünyada muvakkat zevkler, kerametler tam nefsini mağlup etmeyen insanlara bir maksat olup, uhrevi ameline bir sebep teşkil eder, ihlası kırılır. Çünkü amel-i uhrevi ile dünyevi maksatlar, zevkler aranılmaz; aranılsa, sırr-ı ihlası bozar.
Saniyen: Kerametler, keşfiyatlar, tarikatta süluk eden ami ve yalnız imanı taklidi bulunan ve tahkik derecesine girmeyenlere, bazan zayıf olanları takviye ve vesveseli şüphelilere kanaat vermek içindir. Halbuki Risale-i Nur’un imani hakikatlerine gösterdiği hüccetler, hiçbir cihette vesveselere meydan vermediği gibi, kanaat vermek cihetinde kerametlere, keşfiyatlara hiç ihtiyaç bırakmıyor. Onun
Onlar Allah ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Fakat Allah nurunu tamamlayacaktır-kafirler isterse hoşlanmasınlar. (Saf Suresi: 8.)