ve sebat ve metanet vermek için mecburiyet-i katiye oldu, ben de yazdım.
Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, s. 12.
Risâle-i Nur şâkirtlerinin zayıf kısımlarına zarar veren, hatıra gelmeyen ihtiyar bir zât tarafından bir îtiraz münasebetiyle ve o gibi îtirazların esasını kesecek bir hakîkati beyan etmeye mecbur oldum. Evvelce birisine dediğim gibi bunu tekrar ediyorum.
Hem mûcib-i taaccüp, hem medar-ı teessüftür ki, ehl-i hakîkat, ittifaktaki fevkalâde kuvveti zayi ettikleri ve zıya’ ile mağlûp olduklan halde; ehl-i nifak ve dalalet, meşrebine iıt olduğu halde, ittifaktaki ehemmiyetli kuvveti elde etmek için ittifak ediyorlar; yüzde on iken, doksan ehl-i hakîkati mağlûp ediyorlar. Ve en ziyade medâr-ı taaccüp ve medar-ı hayret şudur ki:
En ziyade muavenet ve teşvik beklediğimiz ve onlar da yardıma İslâmiyetçe ve meslekçe ve vazifeten mükellef oldukları bize yardımı yapmayıp, bilakis, yanlış anlamasına binaen, Risâle-i Nur’un hizmetine fütur verecek, mevkî-i içtimaiyelerinin ehemmiyetine istinaden îtiraz etmişler. Bir hakîkate dair beyanata îtiraz etmişler.
Ben bilmiyorum hangi meseledir, hangi ayete dairdir. Olsa olsa, gayet mahrem kısmından olan, "Birinci