Şua" namında, İşârât-ı Kur’âniyeden bir meseleye dair olacaktır. Bu aciz kardeşiniz, hem o eski dost zâta, hem ehl-i dikkate ve sizlere beyan ediyorum ki, Kur’ân-ı Mu’cizü’1-Beyanın feyziyle, Yeni Said, hakaik-ı îmâniyeye dair o derece mantıkça ve hakîkatçe bürhanlar zikrediyor ki, değil Müslüman uleması, belki en muannid Avrupa feylesoflannı da teslime mecbur ediyor ve etmektedir.
Amma, Risâle-i Nur’un kıymet ve ehemmiyetine işarî ve remzî bir tarzda, Hazret-i Ali (r.a.) ve Gavs-ı Azam’ın (k.s.) ihbaratı nevinden, Kur’ân-ı Mu’cizü’1 Beyanın dahi, bu zamanda bir mu’cize-i mânevîsi olan Risâle-i Nur’a na-zar-ı dikkati celb etmesine mânâ-i işarî tabakasından rumuz ve îmaları, i’câzının şe’nindendir ve o lisan-ı gaybın belâgât-ı mu’cizekârânesinin muktezasıdır.
Evet, Eskişehir hapishanesinde, dehşetli bir zamanda ve kudsî bir tesellîye pekçok muhtaç olduğumuz hengâmda, manevî bir ihtarla, "Risâle-i Nur’un makbuliyetine dair eski evliyalardan şahit getiriyorsun. Halbuki,
Yaş ve kuru ne varsa ap açık bir kitapta yazılmıştır. (En’am Sûresi: 59.)