tenzih ve tebrie eder. Elden geldiği kadar kusurları kendine layık görmez ve kabul etmek; nefsine perestiş eder tarzında, şiddetle müdafaa eder. Hatta fıtratında tevdî edilen ve Mabud-u Hakikinin hamd ve tesbihi için ona verilen cihazat ve istidadı kendi nefsine sarf ederek
sırrına mazhar olur. Kendini görür, kendine güvenir, kendini beğenir. İşte şu mertebede, şu hatvede tezkiyesi, tathîri; onu tezkiye etmemek, tebrie etmemektir.
İkinci Hatvede
ile dersini verdiği gibi; kendini unutmuş, kendinden haberi yok; mevti düşünse, başkasına verir; fena ve zevali görse, kendine almaz. Ve külfet ve hizmet makamında nefsini unutmak, fakat ahz-ı ücret ve istifade-i huzûzat makamında nefsini düşünmek, şiddetle iltizam etmek, nefs-i emmârenin muktezasıdır. Şu makamda tezkiyesi, tathîri, terbiyesi; şu hâlin aksidir. Yani, nisyan-ı nefs içinde nisyan etmemek; yani, huzûzat ve ihtirâsatta unutmak ve mevtte ve hizmette düşünmek.