Evet, şu tarîk daha kısadır. Çünkü dört hatvedir. Acz, elini nefisten çekse, doğrudan doğruya Kadîr-i Zülcelâle verir. Halbuki en keskin tarîk olan aşk, nefsinden elini çeker, fakat maşuk-u mecazîye yapışır. Onun zevalini bulduktan sonra Mahbûb-u Hakîkiye gider. Hem şu tarîk daha eslemdir. Çünkü nefsin şatahât ve bâlâpervazane dâvâları bulunmaz. Çünkü acz ve fakr ve kusurdan başka nefsinde bulunmuyor ki, haddinden fazla geçsin. Hem bu tarîk daha umûmi ve cadde-i kübrâdır. Çünkü kainatı, ehl-i Vahdetü’1-Vücud gibi, huzur-u daimî kazanmak için, îdama mahkûm zannedip
hükmetmeye veyahut ehl-i Vahdetü’ş-Şuhud gibi, huzûr-u daimî için kainatı nisyan-ı mutlak hapsinde hapse mahkûm tahayyül edip,
demeye mecbur olmuyor. Belki îdamdan ve hapisten, gayet zâhir olarak, Kur’ân affettiğinden, o da sarf-ı nazar edip ve mevcudatı kendileri hesabına hizmetten azlederek, Fâtır-ı Zülcelâl hesabına istihdam edip, Esmâ-i Hüsnâsının mazhariyet ve ayinedarlık vazifesinde istimal ederek, mânâ-i harfi nazarıyla onlara bakıp, mutlak gafletten