hazır zamandaki on dosttan ben kaçmaya mecbur oluyorum. Elbette bu ihtiyarlık ve yalnızlık hayata, berzah hayat-ı mâneviyesi bin derece müreccahtır diye, bu iki hakîkatle, hadsiz şükürler olsun, o ikinci nefs-i emmâre tam susturuldu, kalb ve ruhtan gelen zevke râzı oldu, şeytan dahi sustu, hattâ damarlarımdaki maddî hastalık da gâyet hafifleşti.
Elhâsıl, ölsem, vazife-i Nuriye daha ziyâde ihlâs ile rekâbetsiz, ittihamsız inkişaf eder.
Hem bu zamanda aramadığım cüz’î, muvakkat zevk ve bu hayat ve dünya gözüyle fütûhât-ı Nuriyeden gelen lezzet bedeline, çok ağır, soğuk ve nâhoş tekellüf elemlerinden ve hodfüruşluk zahmetlerinden ve tasannû zararlanndan kurtulmak vardır.
Hem, bu senede bir defa, ey nefıs, ruh ve kalb ile beraber çok müştak olduklarınız eski zevkli, ve hayatımdaki yaşadığım memleketleri ve ünsiyet ettiğim ahbapları ve müfârakatlarından çok mahzun olduğum kardeşleri görmek için, beraber, kısmen hakîkaten, kısmen hayâlen o geçmiş mâzide gezdin. Sen de gördün ki, o sevimli, müteaddit vatanlarımda, yüzde ancak bir iki ahbâbı bulabildin; ötekiler, bütün, berzah âlemine göçmüşler ve o sevimli hayat levhaları değişmiş, elîm ve hazîn bir vaziyet almış. Daha o ahbapsız yerleri görmek.istenilmez. Onun için, bu hayat ve bu dünya bizi kovmadan evvel ve "Haydi dışarıya"