İşârâtü'l-İ'câz Bakara Suresinin ikinci âyetinin tefsiri

3. Yani, tarik-i müstakime irşad eder. Öyleyse yakiniyattandır. Öyleyse mümtazdır. Öyleyse mu’cizdir.
Ey arkadaş, şu cümlesindeki nur-u belagat ve hüsn-ü kelam, dört noktadan tezahür etmiştir.
1. Bu cümlede "mübteda" mahzuftur. Bu hazf, cümleyi teşkil eden "mübteda" ile "haber" arasındaki ittihad öyle bir dereceye varmış ki, sanki "mübteda" hazf olmayıp haberin içerisine girmiş. Haricen ikisi müttehid oldukları gibi, zihnen de müttehid olduklarına işarettir.
2. -1- yerine -2- yani, ism-i fail mevkiinde masdarın kullanılması, tecessüm eden nur-u hidayetten cevher-i Kur’an’ın husule geldiğine işarettir.
3. ’deki tenvin-i tenkirden anlaşılıyor ki, hidayet-i Kur’an öyle ince bir dereceye varmıştır ki, hakikatı idrak edilemez ve öyle geniş bir sahayı işgal etmiştir ki, ihatası ilmen kabil değildir. Çünkü, "ma’rife"nin zıddı olan "nekre," ya şiddet-i hafadan olur veya kesret-i zuhurdan neş’et eder. Buna binaendir ki, "Tenkir bazan tahkiri, bazan tazimi ifade eder" denilmiştir.
4. Müteaddit kelimelere bedel ism-i fail sigasıyla ihtiyar edilen -3- kelimesiyle yapılan icaz, hidayetin semeresine ve tesirine işaret olduğu gibi, hidayetin vücuduna da bir delil-i innidir.
Sual : Gayet mahdut, az birkaç noktadan beşerin takatinden hariç denilen i’cazın doğması ihtimali var mıdır?
Cevap : Maddi ve manevi her şeyde yardımın ve içtimaın büyük kuvvet ve tesiri vardır. Evet, in’ikas sırrıyla, üç şeyin hüsnü içtima ederse, beş olur. Beş içtima ederse on olur. On içtima ederse kırk olur. Çünkü herşeyde bir nevi in’ikas ve bir nevi temessül vardır. Nasıl ki, birbirine mukabil tutulan iki aynada çok aynalar görünüyor; kezalik, iki üç nükte veya iki üç hüsün içtima ettikleri zaman pek çok nükteler, pek çok hüsünler tevellüt eder. Bu sırra binaendir ki, her hüsün sahibinin ve herbir sahib-i kemalin emsaliyle içtima etmeye fıtri bir meyli vardır ki, içtimaları zamanında hüsünleri, kemalleri bir iken iki olur. Hatta bir taş, taşlığıyla beraber, kubbeli binalarda ustanın elinden çıkar çıkmaz başını eğer, arkadaşıyla birleşmeye meyleder ki, sukut tehlikesinden kurtulsunlar. Maalesef, insanlar teavün sırrını idrak edememişler. Hiç olmazsa taşlar arasındaki yardım vaziyetinden ders alsınlar!

1 Hidayet eden; doğru yolu gösteren.

2 Hidayet.