ayetiyle bu sırra işaret etmiştir. Yani, halkeden Halık, mahlukunu bilmez mi? Ve bilmemesinin imkanı var mı? Öyleyse mahlukundan niçin bahsetmesin, niçin mahlukuyla konuşmasın?
İkinci mugalata: Onlar, "Kur’an’ın üslupları ve şivesi altında bir insanın timsali görünür" diyorlar. Çünkü Kur’an’da bahsedilen adi işler ve hakir şeyler, insanların arasında yapılan muhavere ve konuşmalar gibidir. Bu cahil herifler bilmezler mi ki, söylenilen bir kelam, bir cihetten mütekellimine bakarsa birkaç cihetten de muhatabına bakar? Çünkü muhatabın ahvalini nazara almak lazımdır ki, söylenilen söz o ahvalin iktizası üzerine söylensin. Binaenaleyh, Kur’an’ın muhatabı beşerdir. Kur’an’ın maksadı da tefhimdir. Yani, beşerin bilmediği şeyleri bildirmektir. Buna binaendir ki, belagatın iktizası üzerine, Kur’an, beşerin hissiyatıyla memzuc olan üsluplarını giyer ve şivesiyle söyler ki, beşerin fehmi söylenilen sözden tavahhuş edip ürkmesin.
Evet, yüksek bir insan, bir çocukla konuştuğu zaman çocukların şivesiyle konuşursa, çocuğun zihnini okşamış olur. Çocuğun fehmi, onun çat pat söylediği sözlerle ünsiyet peyda eder; söylediklerini dinler ve anlar. Aksi halde, o insanla o çocuk arasında bir malumat alışverişi olamaz. Allah ile beşer arasındaki ahz ve i’talar da böyledir. Eğer Cenab-ı Hak beşere i’ta edeceği malumatı beşerin terazisiyle tartıp vermezse, beşer, kat’iyen ne bakar ve ne de alır. Çünkü beşer, ancak alışmış olduğu terazisinin dilinden anlar, bu fenni terazilerin dilinden anlamaz.
Sual: Hakikaten, eşyanın hakareti, hisseti, kudretin azametine, kelamın nezahet ve nezaketine münafidir.
Cevap: Bazı şeylerde veya işlerde görünen hakaret, çirkinlik, eşyanın mülk cihetine aittir. Yani dış yüzüne nazırdır ve bizim nazarımızda öyle görünür. Ve bunun için, eşya ile yed-i kudret arasına perde olarak esbab-ı zahiriye vaz edilmiştir ki, sathi nazarımızda yed-i kudretin o gibi eşya ile mübaşereti görünmesin. Fakat melekut ciheti, yani içyüzü ise şeffaf ve yüksektir. Kudretin taalluk ettiği bu cihette, hiçbirşey kudretin taallukundan hariç değildir. Evet, azamet-i İlahiye esbab-ı zahiriyenin vaz’ını iktiza ettiği gibi, vahdet ve izzet-i İlahiye de kudretin bütün eşyaya şumulünü ve kelamın herşeye ihatasını iktiza ederler. Maahaza, bir zerre üstünde zerrelerle yazılan bir Kur’an, sahife-i semada yıldızlarla yazılacak Kur’an’dan hüsünde (güzellik) aşağı değildir. Ve keza
HAŞİYE
bir sivrisineğin yaratılışı, san’atça filin hilkatinden dun değildir. Kelam sıfatı da aynen kudret sıfatı gibidir. Bir çocukla konuşup söz anlatmak, bir filozofla konuşmaktan aşağı değildir.
Mülk suresi:14
HAŞİYE
Sivrisineğin başında mızrak gibi bir hortum vardır. Filin başına konar, hortumunu filin hortumuna batırır, fil kaçmaya başlar, hiçbir suretle elinden kurtulamaz. Demek Cenab-ı Hak, sivrisineği file galip ve hakim kılmıştır. Binaenaleyh, hilkatça dun ise de, cesaret hususunda faiktir.
Mütercim Abdülmecid