İşârâtü'l-İ'câz Bakara Sûresinin yirmi beşinci âyetinin tefsiri

meşakkatin bulunmamasına ve onların (ağalar ve beyler gibi) rızıkları ayaklarına geldiğine delalet eder.
-1- denilmektense -2- denilmiş olsaydı, daha muhtasar ve daha güzel olurdu. Fakat mezkur suallerden iki suale cevap olduğundan, -3- ayrı, -4- ayrı söylemek icap etmiştir. ’deki tenkir, tamimi ifade ettiği cihetle, Cennetin bütün semereleri rızık olmaya şayan olduğuna işarettir.
-5- kelimesinin tenkiri ise, açlığı gidermek için yediğiniz, gördüğünüz rızık olmadığına işarettir.
-6- tefaul babının manası olan şirketi andırıyor. Yani, "O rızkın acip keyfiyetinden ettikleri taaccüp ve istiğrabı birbirine söylemeye başladılar."
-7-
Bu cümlede mübhem bırakılıp beyan edilmeyen rızık kelimesinin dört manaya ihtimali vardır.
Birincisi: Rızıktan maksat, amel-i salihtir. Yani, "Bu dar-ı dünyada rızık olarak bize nasip kılınan, amel-i salih, yani, şimdi yediğimiz rızıklar dünyada yaptığımız amel-i salihin neticesidir." Yani amel ile ceza arasında o kadar ittisal (bağlılık) vardır ki, sanki dünyadaki amel, ahirette tecessüm edip sevap kesilmiştir. Onların sevinçleri, bu noktadan hasıl olmuştur.
İkincisi: Rızıktan maksat, dünyanın taam ve yemekleridir. Yani, "Dünyada rızık olarak bize verilen taamlar, bunlardır. Amma zevkleri, tatları arasında dağlar kadar fark vardır." İşte onların istiğrapları bu noktadandır.
Üçüncüsü: Bu semereler, biraz evvel yediğimiz semereler gibidir, ama suretleri bir, manaları, tatları ayrıdır. Demek sureten, şeklen bir olduklarından ülfet lezzetini veriyor, tatlarının ayrı olmasıyla de teceddüd lezzeti hasıl oluyor. İşte sevinçleri bu noktadandır.

1 Ondan bir meyve.

2 Meyvelerinden.

3 Ondan.

4 Bir meyve.

5 Rızık olarak.

6 Derler.

7 Bu daha önce rızık olarak verilender.