düşman olsun, Kur’an’ın üslubunu taklit etmeye fevkalade müştak oldukları halde, hiçbir müellif, hiçbir kitabında Kur’an-ı Kerimin üslubunu taklit etmeye muvaffak olamamıştır. Sanki Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan,
yani, bir şahısta inhisar etmiş bir nevidir. Binaenaleyh, Kur’an-ı Kerim, ya bütün kitapların altındadır-bu, gülünç bir sözdür-veya bütün kitapların fevkinde, fevkalküll bir nadiredir.
İkinci vecih: Böyle büyük bir davada ve müşkül bir makamda, onların asaplarını tahrik, izzet-i nefislerini kırmak suretiyle "Yapamayacaksınız" diye kat’iyetle verdiği hüküm, onun emin, mutmain, itimadlı olduğuna bir delildir.
Üçüncü vecih: Sanki Kur’an-ı Kerim diyor ki: "Sizler, fesahatin ümerası ve herkesten ziyade fesahate muhtaç olduğunuz halde, muarazaya kadir olamadınız. Beşer de Kur’an’ın muarazasına kadir olamaz."
Ve keza, Kur’an’ın neticesi olan İslamiyete bir nazirenin yapılmasına zaman-ı mazi kadir olmadığı gibi, istikbal zamanı da onun mislinden aciz kalacağına bir işarettir.
Yani, "Kafirlere hazırlanan bir ateşten sakınınız ki, odunu, insanlar ile taşlardır."
-1- cümlesi
-2- cümlesine cezaü’ş-şart olduğu cihetle, aralarında lüzumun bulunması lazımdır. Halbuki muarazanın yapılmaması, ateşten sakınmayı istilzam etmez. Binaenaleyh, ihtisar için ortadan kaldırılan cümlelere müracaat etmekle, bu lüzumu arayıp bulacağız. Şöyle ki:
1. Muarazanın yapılmamasından, Kur’an’ın i’cazı lazımgelir.
2. Kur’an’ın i’cazından, Allah’ın kelamı olduğu lazım gelir.
3. Allah’ın kelamı olduğundan, emirlerine imtisal lazım gelir.
4. Emirlerine imtisalden, ibadetin yapılması lazım gelir.
5. İbadetin yapılması, ateşe girmemeye vesiledir.
İşte bu cümlelerin arasında bulunan lüzumların silsilesinden,
ile
arasındaki o gizli lüzum tezahür eder. Ve bu yapılan icaz ve ihtisardan, i’cazın bir şuası meydana gelir.
1 Sakınınız...
2 Eğer yapamazsanız...