gün veya bir sene zarfında vukua gelen küçük küçük kıyametleri, haşirleri gören bir adam, saadet-i ebediyenin, haşrin tulu-u fecriyle, şahsı bir nev’ hükmünde olan insanlara ihsan edileceğine şüphe edemez.
kelimesinden maksat ya cezadır, çünkü o gün hayır ve şerlere ceza verilecek bir gündür; veya hakaik-i diniyedir, çünkü hakaik-i diniye o gün tam manasıyla meydana çıkar. Ve daire-i itikadın, daire-i esbaba galebe edeceği bir gündür.
Evet, Cenab-ı Hak, müsebbebatı esbaba bağlamakla, intizamı temin eden bir nizamı kainatta vaz etmiş. Ve herşeyi, o nizama müraat etmeye ve o nizamla kalmaya tevcih etmiştir. Ve bilhassa insanı da, o daire-i esbaba müraat ve merbutiyet etmeye mükellef kılmıştır. Her ne kadar dünyada, daire-i esbab daire-i itikada galip ise de, ahirette hakaik-i itikadiye tamamen tecelli etmekle, daire-i esbaba galebe edecektir. Buna binaen, bu dairelerin herbirisi için ayrı ayrı makamlar, ayrı ayrı hükümler vardır. Ve her makamın iktiza ettiği hükme göre hareket lazımdır. Aksi takdirde, daire-i esbabda iken tabiatıyla, vehmiyle, hayaliyle daire-i itikada bakan Mutezile olur ki, tesiri esbaba verir. Ve keza, daire-i itikadda iken, ruhuyla, imaniyle daire-i esbaba bakan da, esbaba kıymet vermeyerek Cebriye mezhebi gibi tembelcesine bir tevekkülle nizam-ı aleme muhalefet eder.
-1-
zamirinde iki nükte vardır.
Birincisi: Makablinde zikredilen sıfat-ı kemaliyenin
zamirinde müstetir ve mutazammın olduğuna işarettir. Çünkü, o sıfatların birer birer tadadından hasıl olan büyük bir şevkle, gaybdan hitaba, yani ism-i zahirden şu
zamirine iltifat ve intikal olmuştur. Demek
zamirinin mercii, geçen sıfat-ı kemaliye ile mevsuf olan Zattır.
İkincisi: Elfaz okunurken manalarını düşünmek, belagat mezhebinde vacip olduğuna işarettir. Çünkü, manalar düşünülürse, nazil olduğu gibi okunur. Ve o okuyuş, tabiatıyla, zevkiyle hitaba incirar eder. Hatta ’
yu okuyan adam, sanki
-2- cümlesindeki emre imtisalen okuyor gibi olur.
1 Ancak sana kulluk ederiz. (Fatiha Suresi: 5.)
2 Kendisini görüyormuşsun gibi Rabbine kullukta bulun. (Hadis-i Şerif: Sahihü’l-Camiüs’s-Sağir, 1049.)