İşârâtü'l-İ'câz Ecnebi Feylesofların Kur'an-ı Kerim Hakkındaki Şehadetleri

En Temiz ve En Doğru Din, Müslümanlıktır
Meşhur muharrir, müsteşrik, edebiyat-ı Arabiye mütehassısı ve Kur’an-ı Kerim’in mütercimi Doktor Maurice(Moris) şöyle diyor:
Bizans Hıristiyanlarını içine düştükleri bâtıl îtikadlar girîvesinden ancak Arabistan’ın Hira Dağında yükselen ses kurtarabilmiştir. İlâhî kelimeyi en ulvî makàma yükselten ses, bu ses idi. Fakat, Rumlar bu sesï dinleyememişlerdi. Bu ses, insanlara en temiz ve en doğru dîni tâlim ediyordu. O yüksek din ki, onun hakkında, Gundo Firey Hesin gibi mùhakkik bir fâzıl şu sözleri pek haklı olarak söylüyor: "Bu dinde mukaddes sular, şâyân-ı teberrük eşya, esnâm ve azîzler; yâhut sekerât-ı mevt esnâsında edâmetin bir fâide vereceğini ifade eden sözler; yâhut başkaları tarafından vukù bulacak duâ ve niyazların günahkârları kurtaracağına dâir ifâdeleri yoktur. Çünkü bu gibi akîdeler, onları kabul edenleri alçaltmıştır."
Zamanlar Geçtikçe Kur’ân’ın Ulvî Sırları İnkişaf Ediyor
Doktor Maurice (Moris), Le Parle Françeise Roman (Löparle Franses Roman) ünvanlı gazetede Kur’ân’ın Fransızca mütercimlerinden Selman Runah’ın tenkidâtına verdiği cevapta ,söyle diyor ki:
Kur’ân nedir? Her tenkidin fevkinde bir fesâhat ve belâgat mu’cizesidir. Kur’ân’ın üç yüz elli milyon Müslümanın göğsünü haklı bir gururla kabartan meziyeti, onun her mânâyı hüsn-ü ifade etmesi îtibârıyla, münzel kitapların en mükemmeli ve ezelî olmasıdır. Hayır, daha ileri gidebiliriz: "Kur’ân, Kudret-i Ezeliyenin, inâyet ile insana bahşettiği kütüb-ü semâviyenin en güzelidir. Beşeriyetin refâhı nokta-i nazarından Kur’ân’ın beyânâtı, Yunan felsefesinin ifâdâtından pek ziyâde ulvîdir. Kur’ân, arz ve semânın Hàlıkına hamd ü şükranla doludur, Kur’ân’ın her kelimesi, herşeyi yaratan ve herşeyi hâiz olduğu kàbiliyete göre sevk ve irşad eden Zât-ı Kibriyânın azametinde mündemiçtir. Edebiyat ile alâkadar olanlar için, Kur’ân bir kitâb-ı edebdir. Lisan mütehassısları için, Kur’ân bir elfaz hazînesidir. Şâirler için, Kur’ân bir âhenk menbâıdır. Bundan başka, bu kitap, ahkâm ve fıkıh nâmına, bir muhît-i maariftir. Dâvud’un (a.s.) zamanından, Jan Talamus’un devrine kadar gönderilen kitapların hiçbiri, Kur’ân-ı Kerîm’in âyetleriyle muvaffakiyetli bir şekilde rekâbet edememiştir. Bundan dolayıdır ki, Müslümanların yüksek sınıfları, hayatın hakîkatini kavramak nokta-i nazarından, ne kadar tenevvür ederlerse, o derece Kur’ân ile alâkadar oluyorlar ve ona o kadar tâzim ve hürmet gösteriyorlar.
Müslümanların Kur’ân’a hürmetleri dâimâ tezâyüd etmektedir. İslâm muharrirleri, Kur’ân âyetlerini iktibas ile yazılarını süslerler ve o yazılar, o âyetlerden mülhem olurlar. Müslümanlar, tahsil ve terbiye îtibârıyla yükseltikçe, tikirlerini o nisbette Kur’ân’a istinad ettiriyorlar. müslümanlar, kitaplarına âşıktırlar ve onu