O nazarı biz taktık, bu hale böyle düştük. Şimdi dahi halimiz ki, mebde ve meadı, hem Sani ve hem haşri muvakkat unutmuşuz.
Cehennemden beterdir, ondan daha muhriktir; ruhumuzu eziyor. Zira o şeş cihetten ki onlara baş vurduk; öyle halet almışız.
Ki, yapılmış o halet hem havf ile dehşetten, hem acz ile raşetten, hem kalak ve vahşetten, hem yütm ve hem yeisten mürekkeb vicdansuz.
Şimdi her cihete mukabil bir cepheyi alırız, define çalışırız. Evvel kudretimize müracaat ederiz; vaesefa görürüz ki, acize zaife. Saniyen, nefiste olan hacatın susmasına teveccüh ediyoruz; vaesefa, durmayıp bağırırlar görürüz.
Salisen, istimdatkarane, bir halaskarı için bağırır, çağırirız; ne kimse işitiyor, ne cevabı veriyor. Biz de zannediyoruz,
Herbir şey bize düşman, herbir şey bizden garip. Hiçbir şey kalbimize bir teselli vermiyor; hiç emniyet bahşetmez, hakiki zevki vermez.
Rabian, biz ecram-ı ulviyeye baktıkça, onlar nazara verir bir havf ile dehşeti. Hem vicdanın müzici bir tevahhuş geliyor: Akılsuz, evhamsaz!
İşte ey birader! Bu dalaletin yolu, mahiyeti şöyledir. Küfürdeki zulmeti, bu yolda tamam gördük. Şimdi de gel kardeşim, o ademe döneriz.
Tekrar yine geliriz. Bu kere tarikımız sırat-ı müstakimdir, hem imanın yoludur. Delil ve imamımız, inayet ve Kurandır: Şehbaz-ı edvarpervaz.
İşte Sultan-ı Ezelin rahmet ve inayeti, vakta bizi istedi, kudret bizi çıkardı, lütfen bizi bindirdi kanun-u meşiete: Etvar üstünde perdaz.
Şimdi bizi getirdi, şefkat ile giydirdi şu hilat-ı vücudu; emanet rütbesini bize tevcih eyledi. Nişanı, niyaz ve namaz.
Şu edvar ve etvarın, bu uzun yolumuzda birer menzil-i nazdır. Yolumuzda teshilat içindir ki, kaderden bir emirname vermiş, sahifede cephemiz.
Her nereye geliriz, herhangi taifeye misafir oluyoruz; pek uhuvvetkarane istikbal görüyoruz. Malımızdan veririz, mallarından alınz.
Ticaret muhabbeti, onlar bizi beslerler, hediyelerle süslerler, hem de teşyi ederler. Gele gele, işte geldik dünya kapısındayız; işitiyoruz avaz.
Bak girdik şu zemine; ayağımızı bastık şehadet alemine: Şehrayin-i Rahman, gürültühane-i insan. Hiçbir şey bilmeyiz. Delil ve imamımız,
Meşiet-i Rahmandır vekil-i delilimiz, nazenin gözlerimiz. Gözlerimizi açtık, dünya içine saldık. Hatırına gelir mi evvelki gelişimiz?
Garip, yetim olmuştuk; düşmanlanmız çoktu; bilmezdik hamimizi. Şimdi nur-u imanla o düşmanlara karşı bir rükn-ü metinimiz.