Kastamonu Lâhikası Kastamonu'daki Kardeşlerime Hitaben Yazılan Bir Hakikattir

fedakarâne şefkat cihetiyle, dinde bulduğu nihayetsiz şefkatperverâne bir nur-u teselli ve iltifat-ı merhamet-i Rahman ve nokta-i istinat ve nokta-i istimdada ihtiyacı var. Tam sebat etmek, fıtratlarının muktezasıdır. Onun için, bu zamanda o hâcâtı tam yerine getiren Risale-i Nur, herşeyden ziyade onların ruhlarına hoş geliyor ve kalblerine yapışıyor.
İkincisi: Bugünlerde benim yanıma müteaddit ayrı ayrı zatlar geldiler. Ben onları ahiret için zannettim. Halbuki ya ticaret veya işlerinde bir kesat ve muvaffakiyetsizlik olduğundan, bize ve Risale-i Nur’a, muvaffakiyet için ve zarardan kurtulmak niyetiyle müracaat edip, dua ve istişare istediklerini anladım.
"Ben, bunlara ne edeyim ve ne diyeyim?" diye tahattur ettim. Birden ihtar edildi: "Ne sen divane ol ve ne de onları divanelikte bırakıp divanece konuşma. Çünkü yılanlar zehirine karşı tiryak tedarikiyle ve onları kaçırmasıyla meşgul ve vazifedar birtek adam, yılanlar içinde duran ve sineklerin ısırmasına maruz olan ve sinekleri kaçırmak için çok yardımcıları bulunan diğer bir adama, yılanların ısırmasını bırakıp, ona, sinekler ısırmamasına yardım için koşan divanedir ve onu çağıran dahi divanedir. O sohbet dahi divanece bir konuşmaktır."
Evet, hadsiz hayat-ı uhreviyeye nispeten muvakkat ve fâni kısacık hayat-ı dünyeviyenin zararları, sineklerin ısırması gibidir. Hayat-ı ebediyenin zararları, ona nispeten yılanların ısırmasıdır.

• • •
Çok muhterem Üstadımız Efendimiz,
Bin üç yüz yirmi bir tarihinde, Mucizat-ı Ahmediyeyi (Aleyhissalâtü Vesselam) ve Keramet-i Gavsiye risalelerini âlem-i menamda görmüştüm. Bunun hikmetini şimdiye kadar anlayamamıştım. Gördüğüm rüya aynen şöyle idi:
Tarih-i mezkûrda, Ceziretü’l-Arabın Necid kıt’asının Bilâd-ı Kasîm’de, bir gece rüyamda, üç güneşin tulû etmiş olduğunu gördüm. Yanımda tanıyamadığım bir zata sordum: "Bu üç güneş nasıl olur?" dedim.
Yanımdaki zat: "Bu güneşin birisi Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselamın güneşi, diğeri Gavs-ı Geylânî’nin; üçüncüsü de, diğer bir güneştir."
Üçüncü güneşin Risale-i Nur olduğunu şimdi bildim.
*

Allah göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun misali, bir lamba yuvası gibidir ki, onda bir kandil vardır. Kandil de cam fanus içindedir. Cam fanus ise inci gibi parlayan bir yıldıza benzer ki, ne doğuya ne de batıya ait olmayan mübarek bir ağacın yakıtından tutuşturulur. Onun yakıtı, kendisine ateş dokunmasa bile ışık verecek kabiliyettedir. O, nur üstüne nurdur. Allah dilediğini nuruna kavuşturur. (Nur Suresi: 35.)