Kastamonu Lâhikası Tahlil

Eski zamandan beri ekser yerlerde medrese taifesi tekkeler taifesine serfürû etmiş, yani inkıyat gösterip onlara velayet semereleri için müracaat etmişler. Onların dükkânlarında ezvâk-ı imaniyeyi ve envâr-ı hakikati aramışlar. Hatta medresenin büyük bir âlimi, tekkenin küçük bir velî şeyhinin elini öper, tabi olurdu. O âb-ı hayat çeşmesini tekkede aramışlar. Halbuki medrese içinde daha kısa bir yol hakikatin envârına gittiğini ve ulûm-u imaniyede daha sâfi ve daha halis bir âb-ı hayat çeşmesi bulunduğunu ve amel ve ubudiyet ve tarikattan daha yüksek ve daha tatlı ve daha kuvvetli bir tarik-i velayet ilimde, hakaik-i imaniyede ve Ehl-i Sünnetin ilm-i kelâmında bulunmasını, Risale-i Nur, Kur’an-ı Mucizü’l-Beyânın mucize-i maneviyesiyle açmış, göstermiş; meydandadır.
İşte, Risale-i Nur’a herkesten ziyade kemal-i şevkle taraftarâne ve müftehirâne medrese taifesinden olan ulemaların koşmaları lazım ve elzem iken, maatteessüf, daha medrese ehlinin ekseri, kendi medresesinden çıkan bu âb-ı hayat çeşmesini ve bu kıymettar bâki hazinesini tanımıyor, aramıyor, muhafaza edemiyor. Lillahilhamd, şimdi tam tamına başladılar. Sözler mecmuası, hem hocaları, hem muallimleri Nurlara çekti.
Hizb-i Nuriye başındaki Türkçe parçasının "tam Arabî bilen" kelimesinden sonra bu yazılsın: "Veyahut, Âyetü’l-Kübrâ ve Münâcat ve Yirminci Mektup risaleleri yanında bulunan ve okuyan."
Hem dördüncü sayfanın nihayetinden ikinci satırın başındaki ( ) tekaddüm etmiş, yazılsın, "kut"un cem’idir.
Hem yirmi ikinci sayfanın dördüncü satırında ( )kelimesinden sonra Hafız Ali ve Tahirî ve Hafız Mustafa ve Nazif ilâve edilecek. kelimesi de, yazılacak.
• • •
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Cenab-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki, Isparta vilayetini, eskiden beri bir gaye-i hayalim olan bir Medresetü’z-Zehra, bir Câmiü’l-Ezher yapmış. Sizin kalemleriniz, Risale-i Nur’u matbaaya muhtaç etmeyeceğini, böyle kısa bir zamanda bu kadar mükemmel tevafuklu nüshaları teksir etmesi, bugün sabahleyin söylediğim bir dâvâya, öğlene yakın, sizin bu cennet bahçelerinin meyveleri gibi tatlı ve güzel hediyenizi Emin getirdi; sabahtaki dâvâyı tam ispat etti. Dâvâ da budur,