demiştim: Risale-i Nur’un hizmet ettiği hakaik-i imaniye herşeyin fevkinde olduğu gibi, bu zamanda herşeyden ziyade onlara ihtiyaç var. Fakat kalbini öldürmüş, nefsini hevesatla şımarmış mülhidler, imandaki hakikatın derece-i ihtiyacını inkâr ettiklerinden, "Ehl-i diyanet ve ehl-i ilmi sevk eden, tahrik eden makasıd-ı dünyeviye ve ihtiyacatıdır" diye itham ediyorlar. O ithama göre de pek insafsızcasına onlara ilişiyorlar. Bu bedbaht mülhidleri kat’î bir surette iskât etmek, bilfiil, maddeten öyle fedakarlar lazım ki, dünyanın en mühim meşgaleleri, belki büyük zararları onların hakaik-i imaniye ihtiyaçlarını susturmuyor. "Acaba öyleleri var mı?" diye hatırlarına geldi. Evet, vardır: İşte Isparta Vilayeti ve havalisi. İşte, Sandıklı tarafından üç dört ay zarfında Risale-i Nur’u herşeye tercih eden efeleri ve mücahidleri diye dâvâ etmiştim. İki saat sonra, hiç memul etmediğimiz bir tarzda, Rahmetullah namını alan Emin, iki sandıkla o dâvâya iki hüccet gösterdi.
Kardeşimiz Kâtip Osman’ın mektubu, ayrı ayrı çok meraklarıma bir merhem oldu. Cenab-ı Hak, onun gibi Risale-i Nur’a binler şakirtleri o medrese-i nuranîde yetiştirsin. Amin.
Âtıf’ın da Sandıklı tarafına gitmesi, muvaffakiyet kazanması, değil bizleri, melâikeleri de sevindirdi. Karye-i İrfan namı inşaallah bir medrese-i Nuriye olur. Zaten Âtıf’taki ihlas, öyle netice vereceğini hissediyordum.
Gül, Nur, mübarek medrese-i Nuriye, masum ihtiyarlar heyetine binler selam ve selametlerine dua ediyoruz.
On üç sene evvel Barla’da, beş misli bereketle keramet derecesine çıkan tatlı lokmaları ve o lokmaları hediye eden, çok mübarek Hacı Hafız’ı sürurla hatırımıza getiren bu yeni gelen tatlı lokmaları, beş çeşit tatlı geldi. Herbir tanesine sizlere Cenab-ı Hak Cennette binler Cennet tatlıları versin, âmin.
• • •
Aziz kardeşim Hüsrev,
Cenab-ı Hak, merhumeyi mağfiret eylesin. Ve sana ve onun evlâtlarına sabr-ı cemil ihsan eylesin. Ben de mateminize cidden hissedarım. Senin ağlamana ve ağlayan mektubuna iştirak ettim.
Evet, sen de benim gibi, dünyayla iki cihetle alâkan kesiliyor. Hem öyle lazım. Senin gibi Risale-i Nur’un bir fedaisi alâkası olmamalı ve alâka peyda etmemeli. Alâkalı olsa, fevkalade bir sebat, bir ihlasın lüzum ile beraber, bazı ârızalar içinde sarsılır, tam fedakarlık edemez.
O havalinin kahramanları elhak müstesnadırlar. Alâkalar onları sarsmıyor. Fakat bazıları, Hüsrev gibi, Said gibi ve Âtıf ve emsali gibi bütün bütün alâkasız da bulunmak lazım. O merhume şimdiye kadar, Risale-i Nur’un has talebeleri içinde daima, hergün yüz defaya yakın ve hususi ismiyle de bir defa fecirde, manevi kazançlarımıza on senedir hissedardır. Şimdi vefatından sonra ismiyle hergün çok defa hususi dualarda hissedar olduğu zaman gibi, yine yüz defa hissedar oluyor.