BİRİNCİ DÜSTUR
: "Doğrudan doğruya rızâ-yı İlâhîyi maksat yapmalısınız" der.
İKİNCİ DÜSTUR
: "Rekâbetsiz, tahakkümsüz, gıptasız, atâletsiz, hakîki bir tesânüd ile, faaliyetlerini umûmi maksada tevcih ederek çalışan bir fabrikanın çarkları gibi olmalısınız" der. Ve "Saadet-i ebediyeyi netice veren ve ümmet-i Muhammediyeyi (a.s.m.) dünya ve âhirette sâhil-i selâmete çıkaran bir sefîne-i Rabbâniyede hizmet ettirildiğiniz için, ihlâsa, ittifâka, tesânüde samîmiyetle sarılmalısınız" diye emreder.
ÜÇÜNCÜ DÜSTUR
: Hem birkaç misâl ile ihlâsın bir sırr-ı mühimmini izah eder; hem İmâm-ı Ali (r.a.) ve Şâh-ı Geylânî (r.a.) gibi kudsî, hârika kahramanların, Nur Talebelerinin başlarında üstad ve arkalarında yardımcı olarak, her vakit hazır olduklarının vechini beyân eder.
DÖRDÜNCÜ DÜSTUR
: Kardeşler arasında "tefânî" sırrını, yani, "kardeş kardeşte fânî olmak" esasını ikâme eder.
Ve ihlâsı kuvvetlendiren bir vasıtanın "râbıta-i mevt" olduğunu ve zedeleyen sebeplerin "riyâ" ve "tûl-i emel" gibi merdud hasletler olduğunu bildirir.
İhlâsı kazanmanın ikinci sebebi, dâimâ huzur-u İlâhîde olduğunu düşünmektir. Bu sûretle, hem riyâdan kurtulma çâresini, hem kazanılan ihlâsta çok merâtip olduğunu beyân eder.
Daha sonra, ihlâsı kıran sebeplerden, üç mâniden birincisinin, maddî menfaatler olduğunu; ve a’mâl-i uhreviyedeki teşrik-i mesâide muazzam menfaat olduğunu; hem bu uhrevî kazanç, dünyevî şeriklerin kazançları gibi olmayıp, tecezzî ve inkısâm etmeden, noksansız olarak, fazl-ı İlâhî ile, terâküm eden sevap yekûnlerinin bir misli, iştirâk eden fertlerin herbirinin defter-i a’mâline aynen gireceğini beyân ederek, rekabet ve ihlâssızlıkla bu ticaretin kaçınlmamasını tavsiye eder. Mânün ikincisi, ihlâsı kıran ve en mühim bir maraz-ı rûhî olup şirk-i hafiye yol açan "teveccüh-ü âmme"den şiddetle kaçmayı ve bu gibi marazlara ehemmiyet verilmemesini ehemmiyetle emreder. Üçüncü mânide de,"korku ve tamâ"’ yüzünden gelecek zararlar ile ihlâsın kırılacağını bahsederek, bu hususta Hücumât-ı Sittede izahât-ı kâfıye verildiğinden, o kıymettar risâleye havale edilmekle hâtime verilen, şirin ve latîf ve çok âlî ve misilsiz ve herkesin muhtaç olduğu bir risâle-i mübârekedir.
Hüsrev
Bir kısım kardeşlerime hususî bir mektuptur.
Bid’aların istilâsı zamanında, Sünnet-i Seniyyeye ittibâın ehemmiyetini ve Risâle-i Nur’u yazmanın beş nevi ibâdet olduğunu bildiren kıymettar bir mektuptur.