meselelere karşı mükabereye, mugalataya ika ve icbar etmemek lazımdır. Ve onlarca mahsus, meşhud, maruf olan birşeyi lüzumsuz yerde tağyir etmemek lazımdır. Ve keza, vazife-i asliyece ekseriyete lazım olmayan şeyin ihmal veya icmali lazımdır. Mesele, şemsin zatından, mahiyetinden bahsetmek değildir. Ancak, alemi tenvir etmekle hilkatin nizam merkezi ve aleme mihver olması gibi harika şeyleri ihtiva eden vazifesinden bahsetmekle, Halıkın azamet-i kudretini efkar-ı ammeye ibraz etmektir.
İkinci nükte:
S: Niçin şems sirac ile tavsif edilmiştir? Halbuki ehl-i fence şems arza tabi değildir ki ona sirac olsun. Belki arzla seyyarat kendisine tabi olan bir merkezdir.
C: Sirac tabiri şöyle bir tasvire işarettir ki: Âlem bir saray gibidir. Mevcudatı, o sarayın müştemilatı, tezyinatı makamında olduğu gibi, şems de, o saray halkını tenvir eden İlahi bir lüküstür. Ve keza, sirac tabiri, Cenab-ı Hakkın rububiyetinden doğan vüs’at-i rahmetine ve o rahmet içinde derece-i in’am ve ihsanına bir ihtar ve azamet-i saltanatı içinde vahdaniyetine bir ilandır ki, müşriklerin mabud ittihaz ettikleri kocaman şems, alem sarayında lüküs vazifesiyle muvazzaf, musahhar bir memur ve bir hizmetkardır. Malümdur ki, lamba hizmetini gören camid birşeyin ibadete, yani mabud olmaya hiç liyakati var mıdır?
Üçüncü nükte:
Kur’an’ın takip ettiği makasıd-ı esasiye ve anasır-ı asliye, ubudiyetle tevhid, risalet, haşir, adalet olmak üzere dörttür. Diğer bahsettiği meseleler ancak bu maksatlara vesilelerdir. Bu itibarla, vesilelerde yapılacak tafsilat, ol babdaki kavaide muhaliftir. Çünkü malayaniyle iştigal, maksadı geri bırakıyor. Bunun içindir ki, bazı mesail-i kevniyede Kur’an-ı Mucizü’l-Beyan ihmal veya ipham veya icmal yapmıştır. Ve keza, Kur’an’ın muhataplarından kısm-ı ekseri avamdır. Avam sınıfının hakaik-i İlahiyenin ince ve müşkül kısmına fehimleri kadir değildir. Ancak, temsil ve icmallerle fehimlerine yakınlaştırmak lazımdır. Bunun içindir ki, Kur’an, kesretle temsilleri zikrediyor. Ve istikbalde keşfedilecek bazı mesailde de icmal yapıyor.
Dördüncü nükte: Bu nükte mütercim tarafından tayyedilmiştir.
Beşinci nükte: Müellif-i muhteremi tarafından tayyedilmiştir.
ALTINCI KATRE:
Kur’an başka kelamlarla mukayese edilmez. Aralarında münasebet yoktur. Evet, kelamın ulviyetine, kuvvetine, hüsnüne, cemaline kuvvet veren mütekellim, muhatap, maksat, makam olmak üzere dört şeydir. Ediplerin zannettikleri gibi
"Güneşi de bir kandil yapmıştır." Nuh Süresi, 71:16.