Mesnevi-i Nuriye Onuncu Risale

için, gayr-ı mahsur cihazat ve alat yaratmıştır. Mesela, mesmüat, mubsırat, me’külat alemlerini ihata eden insandaki duygular, Saniin sıfat-ı mutlakasını ve geniş şuünatını fehmetmek içindir.
Ve keza, hardaleden daha küçük kuvve-i hafızasında öyle bir latife-i müdrike bırakılmıştır ki, o hardalenin tazammun ettiği geniş alemde o latife daimi seyir ve cevelan etmekte ise de, sahiline vasıl olamaz. Maahaza, bazan bu büyük alem o latifeye o kadar darlaşır ki, alem o latifenin karnında bir zerre gibi olur. Ve o latifeyi, bütün seyahat meydanlarıyla, mütalaa ettiği kitaplarıyla o hardale dahi yutar, yerinde oturur, karnı da ağrımaz.
İşte, insanın mütefavit mertebeleri bu sırdan anlaşılır.
Evet, bazı insanlar zerrede boğulurlar. Bazısında da dünya boğulur. Bazılar da, kendilerine verilen anahtarlardan birisiyle kesretin en geniş bir alemini açar, fakat içinde boğulur. Sahil-i vahdet ve tevhide zorla vasıl olur. Demek, insanın seyr-i ruhanisinde çok tabakalar vardır. Bir tabakada, insanlara huzur-u tevhid pek suhuletle nasip ve müyesser olur. Bir tabakasında da gaflet ve evham öyle istila eder ki, kesret içinde gark olmakla, tam manasıyla tevhidi unutmuş olur. Sukutu suüd, tedenniyi terakki, cehl-i mürekkebi yakin, uykunun son perdesini intibah zan ve tevehhüm eden bir kısım medeniler, ikinci tabakadaki insanlardandır. Onlar, hakaik-i imaniyeyi derk etmekte bedevilerin bedevileridir.
İ’lem eyyühe’l-aziz! İsm-i Celal, alelekser nevilerde, külliyatta tecelli eder. İsm-i Cemal ise, mevcudatın cüz’iyatına tecelli eder. Bu itibarla, nevilerdeki cüd-u mutlak, celalin tecellisidir. Cüz’iyatın nakışları, eşhasın güzellikleri cemalin tecelliyatındandır.
Ve keza, celal, vahidiyetin tecellisinden, cemal dahi ehadiyetin tecellisinden zahir olur. Bazan da cemal, celalden tecelli eder. Evet, cemalin gözünde celal ne kadar cemildir; celalin gözünde dahi cemal o kadar celildir.
İ’lem eyyühe’l-aziz! Basar masnuatı görüp de, basiret Sanii görmezse çok garip ve pek çirkin düşer. Çünkü, o halde Saniin manen, kalben görünmemesi, ya basiretin fıkdanındandır veya kalb gözünün kör olmasındandır. Veya pek dar olduğundan, meseleyi azametiyle kavramadığındandır. Veya bir hızlandır. Ve illa, Saniin inkarı, basarın şuhudunu inkardan daha ziyade münkerdir.
İ’lem eyyühe’l-aziz! Bir tarlaya zer edilen bir tohum, manevi bir sur ve bir duvardır; o tarlayı tohum sahibine mal eder, başkasının tasarrufuna mani olur. Kezalik, küre-i arz tarlasına zer edilen nebatat, hayvanat tohumları, manevi bir sur ve bir seddir ki, şirketi men ediyor; gayrı, müdahaleden tard eder.