Mesnevi-i Nuriye Şûle

onların müddeasına zarar vermez ve tekzibe de müstehak olmazlar. Bunun içindir ki, ehl-i kelamın reyleri mesail-i felsefiyede edna ve zayıf görünür. Amma mesail-i İlahiyede demirden daha metindir.
İ’lem eyyühe’l-aziz! Cenab-ı Hakkın günahkarları affetmesi fazldır, tazip etmesi adldir. Evet, zehiri içen adam, adetullaha nazaran hastalığa ölüme kesb-i istihkak eder. Sonra hasta olursa, adldir. Çünkü cezasını çeker. Hasta olmadığı takdirde Allah’ın fazlına mazhar olur.
Masiyetle azap arasında kavi bir münasebet vardır. Hatta ehl-i itizal, masiyet hakkında doğru yoldan udül ile, masiyeti, şerri Allah’a isnad etmedikleri gibi, masiyet üzerine tazibin de vacip olduğuna zehab etmişlerdir. şerrin azabı istilzam ettiği, rahmet-i İlahiyeye münafi değildir. Çünkü şer, nizam-ı alemin kanununa muhaliftir.
İ’lem eyyühe’l-aziz! İnsan nisyandan alındığı için, nisyana müpteladır. Nisyanın en kötüsü de nefsin unutulmasıdır. Fakat, hizmet, sa’y, tefekkür zamanlarında, nefsin unutulması, yani nefse bir iş verilmemesi dalalettir. Hizmetler görüldükten sonra, neticede, mükafat zamanlarında nefsin unutulması kemaldir. Bu itibarla, ehl-i dalal ile ehl-i kemal, nisyan ve tezekkürde müteakistirler. Evet dall olan kimse, bir iş ve bir ibadet teklifinde başını havaya kaldırarak firavunlaşır. Lakin mükafatın, menfaatin tevziinde bir zerreyi bile terk etmez. Amma nefsini unutan ehl-i kemal, sa’y, tefekkür, sülük zamanlarında herşeyden evvel nefsini ileri sürüyor. Fakat neticelerde, faydalarda, menfaatlerde nefsini unutmakla en geriye bırakıyor.
İ’lem eyyühe’l-aziz! Mü’minler ibadetlerinde, dualarında birbirine dayanarak cemaatle kıldıkları namaz ve sair ibadetlerinde büyük bir sır vardır ki, herbir fert, kendi ibadetinden kazandığı miktardan pek fazla bir sevap cemaatten kazanıyor. Ve herbir fert ötekilere duacı olur, şefaatçi olur, tezkiyeci olur-bilhassa Peygamber Aleyhissalatü Vesselama... Ve keza, herbir fert, arkadaşlarının saadetinden zevk alır ve Hallak-ı Kainata ubudiyet etmeye ve saadet-i ebediyeye namzet olur.
İşte mü’minler arasında, cemaatler sayesinde husule gelen şu ulvi, manevi teavün ve birbirine yardımlaşmakla hilafete haml, emanete mazhar olmakla beraber mahlükat içerisinde mükerrem ünvanını almıştır.
İ’lem eyyühe’l-aziz! Birşeyden uzak olan bir kimse, yakın olan adam kadar o şeyi göremez. Ne kadar zeki olursa olsun, o şeyin ahvali hakkında ihtilafları olduğu zaman, yakın olanın sözü muteberdir. Binaenaleyh, Avrupa filozofları, maddiyatta şiddet-i tevaggulden dolayı iman, İslam ve Kur’an’ın hakaikinden pek uzak mesafelerde kalmışlardır. Onların en büyüğü, yakından hakaik-i İslamiyeye vukufu olan ami bir adam