Saniyen: Şems müstakarrında, mihveri üzerinde müteharrik olduğundan, o erimiş altın gibi eczaları dahi cereyan ediyor. Bu hareke-i hakikiye evvelki hareke-i mecaziyenin danesidir, belki zembereğidir.
Salisen: Şemsin müstakarrı denilen tahtıravanıyla ve seyyarat denilen asakir-i seyyaresiyle göçüp sahrâ-yı âlemde seyr ü seferi, mukteza-yı hikmet görünüyor. Zira kudret-i İlâhiye herşeyi hayy ve müteharrik kılmıştır ve sükûn-u mutlakla hiçbirşeyi mahkûm etmemiştir. Mevtin biraderi ve ademin ammizadesi olan atâlet-i mutlakla, rahmeti bırakmamış ki kaydedilsin. Öyleyse, şems de hürdür. Kanun-u İlâhiye itaat etmek şartıyla serbesttir, gezebilir. Fakat başkasının hürriyetini bozmamak gerektir ve şarttır. Evet, şems, emr-i İlâhîye temessül eden ve herbir hareketini meşiet-i İlâhiyeye tatbik eden bir çöl paşasıdır.
Evet, cereyan hakikî ve zatî olduğu gibi arazî ve hissî de olabilir. Nasıl hakikîdir, öyle de mecazîdir. Bu mecazın menarı
’dir. Üslûbun ukde-i hayatiyesine telvih eden lâfız
’dir.
Elhasıl: Maksad-ı İlâhîsi, nizam ve intizamı göstermektir. Nizam ise, şems gibi parlıyor.
* kaidesine binaen, nizamı intaç eden harekete şems veyahut deveran-ı arz, hangisi olursa olsun, asıl maksadı ihlâl etmediği için, sebeb-i aslînin taharrîsine mecbur değiliz. Meselâr
, ’nin elif’iyle hıffet hâsıldır. Aslı ne olursa olsun, vav’a bedel kaf dahi olsa fark etmez. Yine elif, elif ve hafiftir.
İşaret
Bu tasviratla beraber, hiss-i zahire istinaden, zahir mutaassıbane bir cümud-u bâridi göstermek, nasıl ki belâgatin
* Balı ye, kaynağını sorma.