olan mâtemâlûd ve hikmetâmiz kelâmının verdiği himmet, hem de benim gibi iktidarsızların mahcubiyetlerini izâle ile meydan-ı hamiyete çıkmaya cesâret vermek için nümûne-i imtisâl olmaya olan arzu, hem de eserin bizzat rağbete şâyân olmasa da, benim gibi me’mûl olmayan birisinden küçük bir eser dahi bir nevî antikalık rağbetine şâyân olmasına olan ümit, beni eser yazmaya cesâret vermişlerdir. Yoksa ben bilmez değilim ki, eserlerim bâzan hem hakîkatşiken, hem nazmşiken, hem üslûpşiken, hem hayalşiken, hem hisşiken, hem ifratâlûddur. Lâkin, ne yapayım, başka türlü de olamazdı. Zîrâ, tam bir asrı bir seneye sıkıştıran ve yedinci asırdan on üçüncü asra kadar benim gibi kurûn-u vustâ adamlarının hayâlini yuvarlandırmakla; herbir asır bir his ve bir tesiri karıştırıp birinci eserimi ilhâm eden Temmuz’un inkılâb-ı mesudunun
Yazmaktan maksat, lisânın söylediklerini bâkîleştirmektir. Çünkü şu fânî dünyada hiçbir şey ebedî değildir.