Sikke-i Tasdîk-i Gaybî — Küçük Hüsrev Feyzi'nin Bir İstihracıdır

İkinci ayet olan Sûre-i Nisâ ayeti, Birinci Şua olan İşârât-ı Kur’aniyede, Üstadım işaretini beyan etmiş. Birinci ayet olan Sûre-i Mâide’nin on dördüncü ayeti hem bunun işaretini teyid ediyor, hem de ayetinin işaretini tasdik ediyor.
Evet, bu asırda mana-yı işârî tabakasından tam bu ayetin kudsi mefhumuna bir fert, Risale-i Nur olduğuna, kim insafla baksa tasdik edecek.
Madem Risale-i Nur bir ferdi olduğuna manevi münasebet kavîdir. Madem bu ayetin makam-ı cifrîsi bin üç yüz altmış altıdır; eğer meddeler ve okunmayan hemzeler sayılmazsa altmış ikidir. Ve madem Risale-i Nur, Kur’an-ı Mübînin nurunu ve hidayetini neşreden bir kitab-ı mübîndir. Ve madem zahiren ondan daha ileri o vazifeyi ağır şerait altında yapanları görmüyoruz. Ve madem ayetler, sâir kelamlar gibi cüz’î bir manaya münhasır olamaz. Ve madem delâlet-i zımnî ve işârîyle kaideten mefhum-u kelâmda dahil oluyor. Ve madem Necmeddin-i Kübrâ ve Muhyiddin-i Arabî (r.a.) gibi pek çok ehl-i velayet mana-yı zahirîden başka bâtınî ve işârî manalarla ekser âyâtı tefsir etmişler; hatta tefsirlerinde "Mûsâ (a.s.) ve Firavundan murad, kalb ve nefistir" dedikleri halde, ümmet onlara ilişmemiş; büyük ulemadan çokları onları tasdik etmişler. Elbette, ayetin delâlet-i zımniyeyle Risale-i Nur’a kuvvetli karinelerle işareti kat’îdir; şüphe edilmemek gerektir.

Tahlil
yüz altmış dokuz, yüz elli yedi, tenvinle beraber üç yüz altı tenvinlerle beraber altı yüz otuz bir; yüz üç; yekûnu bin üç yüz altmış altı, eğer meddeler ve okunmayan hemzeler sayılmazlarsa, bu seneki Muharrem tarihine, yani bin üçyüz altmış ikiye tamam tevafuk eder. Eğer ’ deki tenvin de vakfedilse, bin üç yüz on altıdır ki, hem Risale-i Nur’un mukaddematına, hem tenvinle tekemmülüne ve Birinci Şuada beyan edildiği gibi, çok âyâtın ehemmiyetle gösterdikleri aynı meşhur tarihe tevafuk eder.

Zümer Sûresi, 39:22.