Sözler — Birinci Makam

istersen, kendini o asr-ı câhiliyette ve o sahrâ-i bedeviyette farz et ki, herşey zulmet-i cehil ve gaflet altında perde-i cümûd ve tabiata sarılmış olduğu bir anda, birden, Kur’ân’ın lisân-ı ulviyesinden -1- gibi âyetleri işit, bak. O ölmüş veya yatmış mevcudât-ı âlem -2- sadâsıyla işitenlerin zihninde nasıl diriliyorlar, hüşyâr oluyorlar, kıyam edip zikir ediyor. Hem, o karanlık gökyüzünde, birer câmid ateşpâre olan yıldızlar ve yerdeki perişan mahlûkat, -3- sayhasıyla, işitenlerin nazarında gökyüzü bir ağız, bütün yıldızlar birer kelime-i hikmetnümâ, birer nur-u hakikatedâ ve arz bir kafa, berr ve bahr birer lisân ve bütün hayvanât ve nebâtât birer kelime-i tesbihfeşân sûretinde arz-ı dîdar eder. Yoksa, bu zamandan tâ o zamana bakmakla, mezkûr zevkin dekàikını göremezsin.
Evet, o zamandan beri nurunu neşreden ve mürûr-u zaman ile ulûm-u müteârife hükmüne geçen ve sâir neyyirât-ı İslâmiye ile parlayan ve Kur’ân’ın güneşiyle gündüz rengini alan bir vaziyet ile; yahut sathî ve basit bir perde-i ülfet ile baksan, elbette herbir âyetin ne kadar tatlı bir zemzeme-i i’câz içinde, ne çeşit zulümâtı dağıttığını hakkıyla göremezsin ve birçok envâ-ı i’câzı içinde, bu nev-i i’câzını zevk edemezsin.
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın en yüksek bir derece-i i’câzına bakmak istersen, şu temsili dinle, bak. Şöyle ki:
Gayet yüksek ve garip ve gayetle yayılmış acîb bir ağaç farz edelim ki, o ağaç, bir perde-i gayb altında, bir tabaka-i mestûriyet içinde saklanmış. Mâlûmdur ki, bir ağacın, insanın âzâları gibi, onun dalları, meyveleri, yaprakları, çiçekleri gibi bütün uzuvları arasında bir münâsebet, bir tenâsüb, bir muvâzenet lâzımdır. Herbir cüz’ü, o ağacın mahiyetine göre bir şekil alır; bir sûret verilir. İşte, hiç görünmeyen (ve hâlen görünmüyor) o ağaca dâir biri çıksa, bir perde üstünde onun âzâsına mukabil birer resim çekse, birer hudud çizse, dalından meyveye, meyveden yaprağa, bir tenâsüble, bir sûret tersîm etse ve birbirinden nihayetsiz uzak mebde’ ve müntehâsının ortasında uzuvlarının aynı şekil ve sûretini gösterecek muvâfık tersîmâtla doldursa, elbette şüphe kalmaz ki, o ressam, o gaybî ağacı, gaybâşinâ nazarıyla görür, ihâta eder; sonra tasvir eder.

1 Göklerde ne var, yerde ne varsa, herşeyin hakiki sahibi olan, her türlü noksandan münezzeh bulunan, kudreti herşeye gàlip olan ve hikmeti herşeyi kuşatan Allah’ı tesbih eder. (Cumâ Sûresi: 1.)

2 Tesbih eder.

3 Yedi gökle yer Onu tesbih eder. (İsrâ Sûresi: 44.)