Sözler — Birinci Makam

İkinci Bürhan
Gel, bütün bu ovaları, bu meydanları, bu menzilleri süslendiren şeyler üstüne dikkat et. Her birisinde o gizli zâttan haber veren işler var. âdetâ her biri birer turra, birer sikke gibi, o gaybî Zâttan haber veriyorlar. İşte, gözünün önünde, bak, bir dirhem pamuktan
Hâşiye 3 ne yapıyor! Bak, kaç top çuha ve patiska ve çiçekli kumaş çıktı. Bak, ondan ne kadar şekerlemeler, yuvarlak tatlı köfteler yapılıyor ki, bizim gibi binler adam giyse ve yese, kâfi gelir.
Hem de bak, bu demiri, toprağı, suyu, kömürü, bakırı, gümüşü, altını gaybî avucuna aldı, bir et parçası
Hâşiye 4 yaptı. Bak, gör!
İşte, ey akılsız adam, bu işler öyle bir Zâta mahsustur ki, bütün bu memleket, bütün eczâsıyla onun mucize-i kuvveti altında duruyor, her arzusuna râm oluyor!
Üçüncü Bürhan
Gel, bu müteharrik antika
Hâşiye 5 sanatlarına bak. Her birisi öyle bir tarzda yapılmış; âdeta bu koca sarayın bir küçük nüshasıdır. Bütün bu sarayda ne varsa, o küçücük müteharrik makinelerde bulunuyor.
Hiç mümkün müdür ki, bu sarayın ustasından başka birisi gelip, bu acîb sarayı küçük bir makinede derc etsin? Hem hiç mümkün müdür ki, bir kutu kadar bir makine, bütün bir âlemi içine aldığı halde, tesadüfî veyahut abes bir iş içinde bulunsun?
Demek, bütün gözün gördüğü ne kadar antika makineler var, o gizli Zâtın birer sikkesi hükmündedirler. Belki birer dellâl, birer ilânnâme hükmündedirler. Lisân-ı halleriyle derler ki: "Biz öyle bir Zâtın sanatıyız ki, bütün bu âlemimizi, bizi yaptığı ve suhûletle icad ettiği gibi kolaylıkla yapabilir bir Zâttır."
Dördüncü Bürhan
Ey muannid arkadaş! Gel, sana daha acîbini göstereceğim. Bak, bu memlekette bütün bu işler, bu şeyler değişti, değişiyor, bir hâlette durmuyor. Dikkat et ki, bu gördüğümüz câmid cisimler, hissiz kutular, birer hâkim-i mutlak sûretini aldılar. âdetâ her bir şey bütün eşyaya hükmediyor. İşte, bu yanımızdaki bu makineye bak.
Hâşiye 6 Güyâ emrediyor. İşte onun tezyinâtına ve işlemesine lâzım levâzımât ve maddeler, uzak yerlerden koşup geliyorlar. İşte, oraya bak: O şuursuz cisim, Hâşiye 7 güyâ bir işaret ediyor; en büyük bir cismi kendine hizmetkâr

Hâşiye 3
Tohuma işarettir. Meselâ, zerre gibi bir afyon büzürü, bir dirhem gibi bir zerdali nüvatı, bir kavun çekirdeği nasıl çuhadan daha güzel dokunmuş yapraklar, patiskadan daha beyaz, beyaz ve sarı çiçekler, şekerlemeden daha tatlı ve köftelerden ve konserve kutularından daha latîf, daha lezîz, daha şirin meyveleri hazîne-i Rahmetten getiriyorlar, bize takdim ediyorlar!..

Hâşiye 4
Unsurlardan cism-i hayvanîyi halk ve nutfeden zîhayatı icad etmeye işarettir.

Hâşiye 5
Hayvanlara ve insanlara işarettir. Zîrâ, hayvan şu âlemin küçük bir fihristesi ve mahiyet-i insaniye şu kâinatın bir misâl-i musağğarı olduğundan, âdetâ âlemde ne varsa, insanda numûnesi vardır.

Hâşiye 6
Makine, meyvedar ağaçlara işarettir. Çünkü, yüzer tezgâhları, fabrikaları incecik dallarında taşıyor gibi, hayretnümâ yaprakları, çiçekleri, meyveleri dokuyor, süslendiriyor, pişiriyor, bizlere uzatıyor. Halbuki, çam ve katran gibi muhteşem ağaçlar, kuru bir taşta tezgâhını atmış, çalışıp duruyorlar.

Hâşiye 7
Hububâta, tohumlara, sineklerin tohumcuklarına işarettir. Meselâ, bir sinek, bir karaağacın yaprağında yumurtasını bırakır; birden, o koca karaağaç, yapraklarını o yumurtalara bir rahm-ı mâder, bir beşik ve bal gibi bir gıdâ ile dolu bir mahzene çeviriyor. âdetâ o meyvesiz ağaç, o sûrette zîruh meyveler veriyor.