İşte bak: Nasıl hastalıklar perdedir, ecelde tevehhüm olunan fenâlıklara mercîdirler ve kabz-ı ervâhta hakikat olarak olan güzellik, Azrâil Aleyhisselâmın vazifesine mütealliktir; öyle de, Hazret-i Azrâil dahi bir perdedir, kabz-ı ervâhta zâhiren merhametsiz görünen ve rahmetin kemâline münâsip düşmeyen bâzı hâlâta mercî olmak için, o memuriyete bir nâzır ve kudret-i İlâhiyeye bir perdedir. Evet, izzet ve azamet ister ki, esbâb perdedâr-ı dest-i kudret ola aklın nazarında; tevhid ve celâl ister ki, esbâb ellerini çeksinler tesir-i hakikiden.
İKİNCİ LEM’A:
Bak şu kâinat bostanına; şu zeminin bağına, şu semânın yıldızlarla yaldızlanmış güzel yüzüne, dikkat et! Göreceksin ki, bir Sâni-i Zülcelâlin, bir Fâtır-ı Zülcemâlin, o serilmiş ve serpilmiş masnuâttan her bir masnu’ üstünde Hàlık-ı Küll-i Şeye mahsus bir sikkesi ve her bir mahlûku üstünde Sâni-i Küll-i Şeye has bir hâtemi ve kalem-i kudretin birer menşûru olan sahâif-i leyl ve nehar, yaz ve baharda yazılan tabakàt-ı mevcudât üstünde taklid kabul etmez bir turra-i garrâsı vardır.
Şimdi o sikkelerden, o hâtemlerden, o turralardan nümûne olarak birkaçını zikredeceğiz. Meselâ, hesapsız sikkelerinden, hayat üzerinde koyduğu çok sikkelerinden şu sikkeye bak ki, "Bir şeyden her şey yapar. Hem, her şeyden bir tek şey yapar." Çünkü, nutfe suyundan ve hem içilen basit bir sudan hesapsız âzâ ve cihazât-ı hayvaniyeyi yapar.
İşte, bir şeyi her şey yapmak, elbette bir Kadîr-i Mutlakın işidir. Hem yenilen hadsiz taamlardan, o taam ise hayvanî olsun, nebâtî olsun, o müteaddit maddeleri, has bir cisme kemâl-i intizam ile çeviren ve ondan mahsus bir cild nesc eden ve ondan basit cihazları yapan, elbette bir Kadîr-i Küll-i Şeydir ve Alîm-i Mutlaktır. Evet, Hàlık-ı Mevt ve Hayat, şu destgâh-ı dünyada, hikmetiyle, hayatı öyle bir kanun-u emriye-i mu’ciznümâ ile idare ediyor ki, o kanunu tatbik ve icrâ etmek, bütün kâinatı kabza-i tasarrufunda tutan bir Zâta mahsustur.
İşte eğer aklın sönmemiş ise, kalbin kör olmamış ise anlarsın ki, bir şeyi kemâl-i suhûlet ve intizamla herşey yapan ve her şeyi kemâl-i mîzan ve intizamla san’atkârâne birtek şey yapan, her şeyin Sâniine has ve Hàlık-ı Küll-i Şeye mahsus bir sikkedir. Meselâ, görsen, hârikapîşe bir zât, bir dirhem pamuktan yüz top çuha ve ipek veya patiska gibi mütenevvi’ sâir kumaşları o tek dirhem pamuktan nesc etmekle beraber, helva, baklava gibi çok taamları dahi ondan yapıyor. Sonra görsen ki, o zât, demiri ve taşı, balı ve yağı, suyu ve toprağı avucuna alır, bir güzel altın yapar; elbette katiyen hükmedeceksin ki, o zât, öyle kendine has bir san’ata mâliktir. Bütün anâsır-ı arzıye onun emrine musahhar ve bütün mevâlid-i türâbiye onun hükmüne bakar. Evet hayattaki tecellî-i kudret ve hikmet, bu misâlden bin derece daha acîbdir. İşte, hayat üstündeki çok sikkelerden birtek sikke.
ÜÇÜNCÜ LEM’A:
Bak şu kâinat-ı seyyâlede, şu mevcudât-ı seyyârede cevelân eden zîhayatlara. Göreceksin ki bütün zîhayatlardan herbir zîhayat üstünde Hayy-ı Kayyûmun