Fakirlerdeki aczi, âmîlerdeki fakrı, filhakika sebeptir ihsan ve merhamete.
Lâkin maatteessüf müncer olmuştur şimdi zillet ve esârete. Bir şeyde hâsıl olan mehâsin ve şerefse, havâs ve rüesâya o şey peşkeş edilir.
O şeyden neş’et eden seyyiât ve şer ise, efrad ve hem avâma taksim, tevzî edilir.
Aşîret-i galipte hâsıl olan şerefse, "Hasan Ağa, âferin!"
Hâsıl olan şer ise, efrâda olur nefrîn. Beşerde şerr-i hazin!
Gàye-i hayal olmazsa, enâniyet kuvvetleşir
Bir gàye-i hayal olmazsa, yahut nisyan basarsa, ya tenâsi edilse; elbette zihinler enelere dönerler, etrafında gezerler.
Ene kuvvetleşiyor, bâzan sinirleniyor. Delinmez, tâ "nahnü" olsun. Enesini sevenler, başkaları sevmezler.
Hayat-ı ihtilâl mevt-i zekât, hayat-ı ribâdan çıkmış
Bilcümle ihtilâlât, bütün herc ü fesadât, hem asıl, hem mâdeni, rezâil ve seyyiât, bütün fâsid hasletler,
Muharrik ve menbaı iki kelimedir tek, yahut iki kelâmdır.
Birincisi şudur ki: "Ben tok olsam, başkalar acından ölse, neme lâzım."
İkincisi: "Rahatım için zahmet çek. Sen çalış, ben yiyeyim. Benden yemek, senden emekler."
Birinci kelimede olan semm-i kàtili, hem kökünü kesecek, şâfi devâ olacak tek bir devâsı vardır.
O da zekât-ı şer’î ki, bir rükn-ü İslâmdır. İkinci kelimede zakkum-u şecer münderic. Onun ırkını kesecek, ribânın hurmetidir.
Beşer salâh isterse, hayatını severse, zekâtı vaz’ etmeli, ribâyı kaldırmalı.
Beşer, hayatını isterse enva-ı ribâyı öldürmeli
Tabaka-i havâstan tabaka-i avâma sıla-i rahm kopmuştur. Aşağıdan fırlıyor
Sadâ-i ihtilâli, vâveylâ-i intikamı, kin ve hased enîni. Yukarıdan iniyor
Zulüm ve tahkir ateşi, tekebbürün sıkleti, tahakküm sâikası.