Aşağıdan çıkmalı.
Tahabbüb ve itaat, hürmet ve hem imtisâl. Fakat merhamet ve ihsan yukarıdan inmeli,
Hem şefkat ve terbiye. Beşer bunu isterse sarılmalı zekâta, ribâyı tard etmeli.
Kur’ân’ın adâleti bâb-ı âlemde durup, ribâya der: "Yasaktır; hakkın yoktur, dönmeli."
Dinlemedi bu emri, beşer yedi bir sille.Hâşiye Müthişini yemeden bu emri dinlemeli.
Beşer esirliği parçaladığı gibi ecirliği de parçalayacaktır
Bir rüyâda demiştim: Devletler, milletlerin hafif muhârebesi, tabakàt-ı beşerin şedid olan harbine terk-i mevkî ediyor.
Zîrâ beşer, edvârda esirlik istemedi, kanıyla parçaladı. Şimdi ecîr olmuştur; onun yükünü çeker, onu da parçalıyor.
Beşerin başı ihtiyar; edvâr-ı hamsesi var. Vahşet ve bedeviyet, memlûkiyet, esâret, şimdi dahi ecîrdir, başlamıştır, geçiyor.
Gayr-i meşrû tarîk, zıdd-ı maksuda gider
bir düstur-u azîmdir: "Gayr-i meşrû tarîk ile bir maksada giden zât, galiben maksudunun zıddıyla görür mücâzât."
Avrupa muhabbeti gayr-i meşrû muhabbet, hem taklid ve hem ülfet.
âkıbeti mükâfât: Mahbubun gaddarâne adâveti, cinâyât.
Fâsık-ı mahrum, bulmaz ne lezzet ve ne necât.
Cebir ve İ’tizalde birer dâne-i hakikat bulunur
Ey talib-i hakikat! Mâziye, hem musîbet; müstakbel ve mâsiyet ayrı görür şeriat. Mâziye, mesâibe nazar olur kadere.
Söz olur Ceberîye. Müstakbel ve maâsi, nazar olur teklife. Söz olur İ’tizale. İ’tizal ile Cebir şurada barışırlar.
Hâşiye Kuvvetli bir işaret-i gaybiyedir. Evet, beşer dinlemedi, bu İkinci Harb-i Umumi ile dehşetli silsileyi de yedi.
Katil öldürdüğü kimseye varis olamaz. (Tirmizî, Ferâiz:17.)