Sevâd-ı âzam, hem ekseriyet-i mâsumun maîşeti basittir. Tegaddî besâtetiyle onlara tâbi olmak,
Bin kere müreccahtır, ekalliyet-i müsrife, ya bir kısım sefihe tegaddîde tereffüh noktasında benzemek.
Zaman olur ki, adem-i nimet, nimettir
Hâfıza bir nimettir. Fakat ahlâksız bir adamda, musîbet zamanında, nisyan ona râcihtir.
Nisyan da bir nimettir. Yalnız her günün âlâmını çektirir, müterâkim olmuş âlâmı unutturur.
Her musîbette bir cihet-i nimet var
Ey musîbetzede! Musîbetin içinde bir nimet mündericdir. Dikkat et de onu gör. Nasıl her şeyde vardır,
Bir derece-i hararet; her musîbette vardır bir derece-i nimet. Daha büyüğü düşün. Küçükteki nimetin,
Dereceyi görerek Allah’a çok şükür et. Yoksa isti’zâmla ürkersen, "Of, of"la üflersen, o da aksine şişer.
Şişer de dehşetlenir. Eğer merak da etsen, bir iken ikileşir. Kalpte olan misâli, döner hakikat olur.
Hakikatten ders alır, sonra döner, başlıyor, kalbini tokatlıyor.
Büyük görünme, küçülürsün
Ey enesi çifteli, kafası da kibirli! Şu mîzanı bilmeli: Her adam için elbet cemiyet-i beşerde, içtimâî binada,
Görmek görünmek için, şu mertebe denilen bir penceresi var. Ger pencere kàmet-i kıymetinden yüksekse, tekebbürle tetâvül edecek,
Uzanacak. Ger pencere, kàmet-i himmetinden alçaksa, tevâzuyla tekavvüs edecek, eğilecek.
Kâmillerde, büyüklük mikyâsıdır küçüklük; nâkıslarda, küçüklük mîzanıdır büyüklük.