taraf-ı muhâlifi iltizamdır. Bîtaraflık değildir, muvakkaten bir dinsizliktir. Çünkü, Kur’ân’a kelâm-ı beşer diye bakmak ve öyle muhâkeme etmek, şıkk-ı muhâlifi esas tutmaktır, bâtılı iltizamdır. Bîtarafâne muhâkeme değildir, belki bâtıla tarafgirliktir.
Şeytan dedi ki: "Öyle ise, ne Allah’ın kelâmı, ne de beşer kelâmı deme; ortada farz et, bak."
Ben dedim: O da olamaz. Çünkü, münâzâü’n-fîh bir mal bulunsa, eğer iki müddeî birbirine yakın ise ve kurbiyet-i mekân varsa, o vakit, o mal ikisinden başka birinin elinde veya ikisinin elleri yetişecek bir sûrette bir yere bırakılacak. Hangisi ispat etse, o alır. Eğer o iki müddeî birbirine gayet uzak, biri maşrıkta biri mağribde ise, o vakit, kaideten, "sahibü’l-yed" kim ise onun elinde bırakılacaktır. Çünkü, ortada bırakmak kàbil değildir.
İşte Kur’ân, kıymettar bir maldır. Beşer kelâmı Cenâb-ı Hakkın kelâmından ne kadar uzaksa, o iki taraf, o kadar, belki hadsiz birbirinden uzaktır. İşte, serâdan Süreyyâ’ya kadar birbirinden uzak o iki taraf ortasında bırakmak mümkün değildir. Hem, ortası yoktur; çünkü, vücud ve adem gibi ve iki nâkızeyn gibi, iki zıddırlar. Ortası olamaz. Öyle ise, Kur’ân için sahibü’l-yed, taraf-ı İlâhîdir. Öyle ise, Onun elinde kabul edilip, öylece delâil-i ispata bakılacak. Eğer, öteki taraf Onun kelâmullah olduğuna dâir bütün bürhanları birer birer çürütse, elini Ona uzatabilir; yoksa uzatamaz.
Heyhât! Binler berâhin-i kat’iyenin mıhlarıyla Arş-ı âzama çakılan bu muazzam pırlantayı, hangi el bütün o mıhları söküp, o direkleri kesip (onu) düşürebilir?
İşte ey şeytan! Senin rağmına, ehl-i hak ve insaf, bu sûretteki hakikatli muhâkeme ile muhâkeme ederler. Hattâ en küçük bir delilde dahi Kur’ân’a karşı imânını ziyâdeleştirir. Senin ve şâkirdlerinin gösterdiği yol ise:
Bir kere beşer kelâmı farz edilse, yani Arşa bağlanan o muazzam pırlanta yere atılsa, bütün mıhların kuvvetinde ve çok bürhanların metânetinde birtek bürhan lâzım ki, onu yerden kaldırıp Arş-ı mânevîye çaksın. Tâ küfrün zulümâtından kurtulup, imânın envârına erişsin. Halbuki, buna muvaffak olmak pek güçtür. Onun için, senin desîsen ile şu zamanda bîtarafâne muhâkeme sûreti altında çokları imânını kaybediyorlar.
Şeytan döndü ve dedi:
"Kur’ân beşer kelâmına benziyor; onların muhâveresi tarzındadır. Demek, beşer kelâmıdır. Eğer, Allah’ın kelâmı olsa, Ona yakışacak, her cihetçe hârikulâde bir tarzı olacaktı. Onun san’atı nasıl beşer san’atına benzemiyor; kelâmı da benzememeli."
Cevaben dedim:
Nasıl ki, Peygamberimiz (a.s.m.) mu’cizâtından ve hasâisinden başka, ef’âl ve ahvâl ve etvârında beşeriyette kalıp, beşer gibi, âdet-i İlâhiyeye ve evâmir-i tekviniyesine münkad ve mutî olmuş; o da soğuk çeker, elem çeker, ve hâkezâ. Herbir ahvâl ve etvârında hârikulâde bir vaziyet verilmemiş-tâ ki, ümmetine ef’âliyle imam olsun, etvârıyla rehber olsun, umum harekâtıyla ders versin. Eğer, her etvârında