hârikulâde olsa idi, bizzat her cihetçe imam olamazdı, herkese mürşid-i mutlak olamazdı, bütün ahvâliyle "rahmete’n-li’l-âlemîn" olamazdı.
Aynen öyle de, Kur’ân-ı Hakîm, ehl-i şuura imamdır, cin ve inse mürşiddir, ehl-i kemâle rehberdir, ehl-i hakikate muallimdir. Öyle ise, beşerin muhâverâtı ve üslûbu tarzında olmak zarûrî ve katidir. Çünkü, cin ve ins münâcâtını ondan alıyor, duâsını ondan öğreniyor, mesâilini onun lisâniyle zikrediyor, edeb-i muâşeretini ondan taallüm ediyor, ve hâkezâ, herkes onu mercî yapıyor. Öyle ise, eğer Hazret-i Mûsâ Aleyhisselâmın Tûr-i Sînâda işittiği kelâmullah tarzında olsa idi, beşer bunu dinlemekte, işitmekte tahammül edemezdi ve mercî edemezdi. Hazret-i Mûsâ gibi bir ulû’l-azm, ancak birkaç kelâmı işitmeye tahammül etmiştir. Mûsâ Aleyhisselâm demiş:
-1-
Şeytan döndü, yine dedi ki:
"Kur’ân’ın mesâili gibi, çok zâtlar o çeşit meseleleri din nâmına söylüyorlar. Onun için, bir beşer, din nâmına böyle birşey yapmak mümkün değil mi?"
Cevaben Kur’ân’ın nuruyla dedim ki:
Evvelâ: Dindar bir adam, din muhabbeti için, "Hak böyledir, hakikat budur. Allah’ın emri böyledir" der. Yoksa, Allah’ı kendi keyfine konuşturmaz. Hadsiz derece haddinden tecavüz edip, Allah’ın taklidini yapıp, Onun yerinde konuşmaz.
-2- düsturundan titrer.
Ve sâniyen: Bir beşer kendi başına böyle yapması ve muvaffak olması hiçbir cihetle mümkün değildir, belki, yüz derece muhâldir. Çünkü, birbirine yakın zâtlar birbirini taklid edebilirler, bir cinsten olanlar birbirinin sûretine girebilirler, mertebece birbirine yakın olanlar, birbirinin makamlarını taklid edebilirler. Muvakkaten, insanları iğfal ederler; fakat, dâimî iğfal edemezler. Çünkü, ehl-i dikkat nazarında alâküllihâl, etvâr ve ahvâli içindeki tasannuâtlar ve tekellüfâtlar sahtekârlığını gösterecek; hilesi devam etmeyecek. Eğer, sahtekârlıkla taklide çalışan, ötekinden gayet uzaksa, meselâ âdi bir adam, İbni Sînâ gibi bir dâhîyi ilimde taklid etmek istese ve bir çoban bir padişahın vaziyetini takınsa, elbette hiç kimseyi aldatamayacak; belki kendi maskara olacak. Herbir hali bağıracak ki, "Bu sahtekârdır!"
İşte-hâşâ, yüz bin defa hâşâ-Kur’ân beşer kelâmı farz edildiği vakit, nasıl bir yıldızböceği bin sene tekellüfsüz hakiki bir yıldız olarak rasat ehline görünsün? Hem, bir sinek, bir sene tamamen tavus sûretini tasannu’suz, temâşâ ehline göstersin? Hem, sahtekâr, âmî bir nefer, nâmdar, âlî bir müşirin tavrını takınsın, makamında otursun, çok zaman öyle kalsın, hilesini ihsâs etmesin? Hem, müfteri, yalancı, itikadsız bir adam, müddet-i ömründe dâimâ en sâdık, en emîn, en mûtekid bir zâtın keyfiyetini ve vaziyetini en müdakkik nazarlara karşı telâşsız göstersin, dâhîlerin
1 Senin konuşman böyle midir? Allah buyurdu: "Bütün dillerin kuvveti benimdir." (Hadîs-i Şerif: Tefsir-u İbn-i Kesir: 1:505; Mu’cemü’t-Taberânî el-Evsât, 1:991.)
2 Allah adına yalan söyleyenden daha zâlim kim vardır? (Zümer Sûresi: 32.)