Sözler Onuncu Söz

Zeylin Beşinci Parçası

Evet, nass-ı hadîs ile nev-i beşerin en mümtaz şahsiyetleri olan yüz yirmi dört bin enbiyânın icmâ ve tevâtürle, kısmen şuhuda ve kısmen hakkalyakîne istinâden, müttefikan âhiretin vücudundan ve insanların oraya sevk edileceğinden ve bu kâinat Hàlıkının katî vaad ettiği âhireti getireceğinden haber verdikleri gibi; ve onların verdikleri haberi keşif ve şuhud ile ilmelyakîn sûretinde tasdik eden yüz yirmi dört milyon evliyânın o âhiretin vücuduna şehâdetleriyle; ve bu kâinatın Sâni-i Hakîminin bütün esmâsı, bu dünyada gösterdikleri cilveleriyle bir âlem-i bekàyı bilbedâhe iktizâ ettiklerinden, yine âhiretin vücuduna delâletiyle; ve her sene baharda rûy-i zeminde ayakta duran had ve hesâba gelmez ölmüş ağaçların cenazelerini emr-i -1- ile ihyâ edip -2-’e mazhar eden ve haşir ve neşrin yüz binler numunesi olarak nebâtât tâifelerinden ve hayvanât milletlerinden üç yüz bin nevileri haşir ve neşreden hadsiz bir kudret-i ezeliye ve hesabsız ve israfsız bir hikmet-i ebediye ve rızka muhtaç bütün zîruhları kemâl-i şefkatle gayet hârika bir tarzda iâşe ettiren ve her baharda az bir zamanda had ve hesaba gelmez envâ-ı zînet ve mehâsini gösteren bir rahmet-i bâkiye ve bir inâyet-i dâime, bilbedâhe âhiretin vücudunu istilzam ile; ve şu kâinatın en mükemmel meyvesi ve Hàlık-ı Kâinatın en sevdiği masnuu ve kâinatın mevcudâtıyla en ziyâde alâkadar olan insandaki şedid, sarsılmaz, dâimî olan aşk-ı bekà ve şevk-i ebediyet ve âmâl-i sermediyet, bilbedâhe işareti ve delâletiyle, bu âlem-i fânîden sonra bir âlem-i bâkî ve bir dâr-ı âhiret ve bir dâr-ı saadet bulunduğunu o derece katî bir sûrette ispat ederler ki, dünyanın vücudu kadar, bilbedâhe âhiretin vücudunu kabul etmeyi istilzam ederler.
Hâşiye
Mâdem Kur’ân-ı Hakîmin bize verdiği en mühim bir ders, imân-ı bilâhirettir ve o imân da bu derece kuvvetlidir ve o imânda öyle bir ricâ ve bir teselli var ki, yüz bin ihtiyarlık, birtek şahsa gelse, bu imândan gelen teselli mukabil gelebilir. Biz ihtiyarlar -3- deyip, ihtiyarlığımıza sevinmeliyiz.

Hâşiye
Evet, sübûtî bir emri ihbar etmenin kolaylığı ve inkâr ve nefyetmenin gayet müşkül olduğu bu temsilden görünür. Şöyle ki:
Biri dese, "Süt konserveleri olan gayet hârika bir bahçe küre-i arz üzerinde vardır"; diğeri dese, "Yoktur." İspat eden, yalnız onun yerini veyâhut bâzı meyvelerini göstermekle kolayca dâvâsını ispat eder. İnkâr eden adam, nefyini ispat etmek için küre-i arzı bütün görmek ve göstermekle dâvâsını ispat edebilir.
Aynen öyle de, Cenneti ihbar edenler, yüz binler tereşşuhâtını, meyvelerini, âsârını gösterdiklerinden kat-ı nazar, iki şâhid sâdıkın sübûtuna şehâdetleri kâfi gelirken; onu inkâr eden, hadsiz bir kâinatı ve hadsiz ebedî zamanı temâşâ etmek ve görmek ve eledikten sonra inkârını ispat edebilir, ademini gösterebilir. İşte, ey ihtiyar kardeşler, imân-ı âhiretin ne kadar kuvvetli olduğunu anlayınız.
Said Nursî

1 "Ol!" der, oluverir. (Yâsin Sûresi: 82.)

2 Öldükten sonra diriliş.

3 Kâmil imândan dolayı Allah’a hamd olsun. (Duâ)