Sözler Onuncu Söz

ettikleri; ve bütün asfiyâ, tahkikatına istinad ederek hakkàniyetine şehâdet ettikleri Resûl-i Ekrem Sallâllahü Aleyhi ve Sellemin tahakkuk etmiş bin mu’cizâtının kuvvetine istinad edip, bütün kuvvetiyle, hem kırk vecihle mu’cize olan Kur’ân-ı Hakîm, binler âyât-ı katiyesine istinad ederek, bütün katiyetle açtıkları âhiret yolunu ve küşâd ettikleri Cennet kapısını, sinek kanadı kadar kuvveti bulunmayan vâhî vehimler, ne haddi var ki, kapatabilsin?
Geçen hakikatlerden anlaşıldı ki, haşir meselesi öyle râsih bir hakikattir ki, küre-i arzı yerinden kaldıracak, kırıp atacak bir kuvvet, o hakikati sarsamaz. Zîrâ, o hakikati, Cenâb-ı Hak bütün esmâ ve sıfatının iktizâsı ile tesbit ediyor; ve Resûl-i Ekremi, bütün mu’cizât ve berâhiniyle tasdik ediyor; ve Kur’ân-ı Hakîm, bütün hakàik ve âyâtıyla onu ispat ediyor; ve şu kâinat, bütün âyât-ı tekviniye ve şuûnât-ı hakîmânesi ile şehâdet ediyor. Acaba, hiç mümkün müdür ki, haşir meselesinde, Vâcibü’l-Vücud ile bütün mevcudât-kâfirler müstesnâ olarak-ittifak etmiş olsun; kıl kadar kuvveti olmayan şüpheler, şeytânî vesveseler o dağ gibi hakikat-i râsihâ-i âliyeyi sarssın, yerinden kaldırsın? Hâşâ ve kellâ!..
Sakın zannetme, delâil-i haşriye, bahsettiğimiz On İki Hakikate münhasırdır. Hayır, belki yalnız Kur’ân-ı Hakîm, geçen şu On İki Hakikatleri bize ders verdiği gibi, daha binler vücûha işaret edip; her bir vecih kavî bir emâredir ki, Hàlıkımız bizi bu dâr-ı fânîden bir dâr-ı bâkîye nakledecektir.
Hem, sakın zannetme ki, haşri iktizâ eden esmâ-i İlâhiye, bahsettiğimiz gibi yalnız Hakîm, Kerîm, Rahîm, Âdil, Hafîz isimlerine münhasırdır. Hayır, belki kâinatın tedbîrinde tecellî eden bütün esmâ-i İlâhiye, âhireti iktizâ eder, belki istilzam eder.
Hem, zannetme ki, haşre delâlet eden kâinatın âyât-ı tekviniyesi, şu geçen bahsettiğimize münhasırdır. Hayır, belki ekser mevcudâtta, sağa sola açılır perdeler gibi, vecih ve keyfiyetleri vardır ki, bir vechi Sânia şehâdet ettiği gibi, diğer vechi de haşre işaret eder. Meselâ, insanın ahsen-i takvîmdeki hüsn-ü masnuiyeti Sânii gösterdiği gibi, o ahsen-i takvîmdeki kabiliyet-i câmiasıyla kısa bir zamanda zevâl bulması haşri gösterir. Bâzı kere, bir vecihle, iki nazarla bakılsa, hem Sânii, hem haşri gösterir. Meselâ, ekser eşyada görünen hikmetin tanzimi, inâyetin tezyini, adâletin tevzîni ve rahmetin taltifi, nasıl ki, mahiyetlerine bakılsa, bir Sâni-i Hakîm, Kerîm, Âdil, Rahîm’in dest-i kudretinden çıktığını gösterirler; onun gibi, bunların kuvveti ve hadsizlikleriyle beraber, şunların mazharları olan şu fânî mevcudâtın ehemmiyetsiz ve az yaşamasına bakılsa, âhiret görünür. Demek ki, her şey lisân-ı hal ile, okuyor ve okutturuyor.

Allah’a ve âhiret gününe imân ettim.