Sözler Otuz Birinci Söz

Semâ-i risâletin kamer-i münîri olan Hâtem-i Dîvân-ı Nübüvvet, nasıl ki mahbubiyet derecesine çıkan ubûdiyetindeki velâyetin kerâmet-i uzmâsı ve mu’cize-i kübrâsı olan Mi’rac ile, yani bir cism-i arzı semâvâtta gezdirmekle semâvâtın sekenesine ve âlem-i ulvî ehline rüçhâniyeti ve mahbubiyeti gösterildi ve velâyetini ispat etti; öyle de, arza bağlı, semâya asılı olan kameri bir arzlının işaretiyle iki parça ederek, arzın sekenesine o arzlının risâletine öyle bir mu’cize gösterildi ki, zât-ı Ahmediye (a.s.m.), kamerin açılmış iki nurânî kanadı gibi, risâlet ve velâyet gibi iki nurânî kanadıyla, iki ziyâdar cenah ile, evc-i kemâlâta uçmuş, tâ Kàb-ı Kavseyne çıkmış; hem ehl-i semâvât, hem ehl-i arza, medâr-ı fahr olmuştur.
-1-
-2-
-3-

1 Ona ve âline yer ve gökler dolusu rahmet ve selâmlar olsun.

2 Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Sûresi: 32.)

3 Allah’ım, işaretiyle ayın ikiye bölündüğü Zât hürmetine benim kalbimi ve sâdık Nur Talebelerinin kalplerini Kur’ân güneşi mukabilinde ay gibi yap. Âmin, âmin.