Sözler Otuz İkinci Söz

Sâni-i Zülcelâlin ve Kadîr-i Zülkemâlin derece-i kudret ve teshîrini ve nücûmun Ona derece-i inkıyad ve itaatini anla.
: Hem, semânın yüzünde, hikmet içinde bir hareketi görmeyi âyet emrediyor. Evet, gayet acîb ve azîm harekât, gayet dakîk ve geniş hikmet içindedir. Nasıl ki, bir fabrikanın çarklarını ve dolaplarını bir hikmet içinde çeviren bir san’atkâr, fabrikanın azamet ve intizamı derecesinde, derece-i san’at ve maharetini gösterir; öyle de, koca güneşe seyyârât ile beraber fabrika vaziyetini veren ve o müthiş azîm küreleri sapan taşları misillü ve fabrika çarkları gibi etrafında döndüren bir Kadîr-i Zülcelâlin derece-i kudret ve hikmeti, o nisbette nazara tezâhür eder.
: Yani, hem, semâvât yüzünde öyle bir haşmet içinde bir parlamak ve bir zînet içinde bir tebessüm var ki, Sâni-i Zülcelâlin ne kadar muazzam bir saltanatı, ne kadar güzel bir san’atı olduğunu gösterir. Donanma günlerinde kesretli elektrik lâmbaları sultanın derece-i haşmetini ve terakkiyât-ı medeniyede derece-i kemâlini gösterdiği gibi; koca semâvât, o haşmetli, zînetli yıldızlarıyla Sâni-i Zülcelâlin kemâl-i saltanatını ve cemâl-i san’atını öylece nazar-ı dikkate gösteriyorlar.
: Hem, diyor ki: "Semânın yüzündeki mahlûkatın intizamını, dakîk mîzanlar içinde masnuâtın mevzuniyetini gör ve anla ki, onların Sânii ne kadar Kadîr ve ne kadar Hakîm olduğunu bil."
Evet, muhtelif ve küçük cirimleri veyahut hayvanları döndüren ve bir vazife için çeviren ve bir mîzan-ı mahsus ile herbirini muayyen bir yolda sevk eden bir Zâtın derece-i iktidar ve hikmetini; ve hareket eden cirimlerin Ona derece-i itaat ve musahhariyetlerini gösterdikleri gibi, koca semâvât, o dehşetli azametiyle, hadsiz yıldızlarıyla ve o yıldızlar da dehşetli büyüklükleriyle ve gayet şiddetli hareketleriyle beraber zerre miktar ve bir sâniyecik kadar hududlarından tecavüz etmemeleri, bir âşire-i dakika kadar vazifelerinden geri kalmamaları, Sâni-i Zülcelâllerinin ne kadar dakîk bir mîzan-ı mahsus ile rubûbiyetini icrâ ettiğini nazar-ı dikkate gösterirler.
Hem de, şu âyet gibi, Sûre-i Amme’de ve sâir âyetlerde beyân olunan teshîr-i şems ve kamer ve nücumla işaret ettiği gibi,

Yani, semânın müzeyyen tavanına, güneş gibi ışık verici, ısındırıcı bir lâmbayı takmak; gece gündüz hatlarıyla, kış yaz sahifelerinde mektubât-ı Samedâniyeyi