Sözler Yirmi Beşinci Söz

’de, âyât ve delâil-i Vahdâniyet silsilesini teşkil eden silsile-i hilkat-i kâinatın mebde’ ve müntehâsını zikir ile, o ikinci silsileyi gösterir; birinci silsileyi okutturuyor.
Evet, bir Sâni-i Hakîme şehâdet eden sahâif-i âlemin birinci derecesi, semâvât ve arzın asl-ı hilkatleridir; sonra gökleri yıldızlarıyla tezyin ile zeminin zîhayatlarla şenlendirilmesi, sonra güneş ve ayın teshîriyle mevsimlerin değişmesi, sonra gece ve gündüzün ihtilâf ve deverânı içindeki silsile-i şuûnâttır. Daha gele gele tâ kesretin en ziyâde intişâr ettiği mahâl olan sîmâların ve seslerin hususiyetlerine ve imtiyazlarına ve teşahhuslarına kadar; mâdem ki, en ziyâde intizamdan uzak ve tesadüfün karışmasına mâruz olan ferdlerin sîmâlarındaki teşahhusâtta hayret verici bir intizam-ı hakîmâne bulunsa, üzerinde gayet san’atkâr bir Hakîmin kalemi işlediği gösterilse, elbette intizamları zâhir olan sâir sayfalar kendi kendine anlaşılır; Nakkaşını gösterir. Hem mâdem, koca semâvât ve arzın asl-ı hilkatinde eser-i san’at ve hikmet görünüyor; elbette kâinat sarayının binâsında temel taşı olarak gökleri ve zemini hikmetle koyan bir Sâniin sâir eczâlarında eser-i san’atı, nakş-ı hikmeti pekçok zâhirdir. İşte şu âyet, hafîyi izhâr, zâhirîyi ihfâ ederek, gayet güzel bir îcâz yapmış.
Elhak -1-’den tut, tâ -2-’e kadar altı defa -3- ile başlayan silsile-i berâhin, bir silsile-i cevâhirdir, bir silsile-i nurdur, bir silsile-i i’câzdır, bir silsile-i îcâz-ı i’câzîdir. Kalb istiyor ki, şu defînelerde gizli olan elmasları göstereyim; fakat, ne yapayım makam kaldırmıyor. Başka vakte ta’lik edip, o kapıyı şimdi açmıyorum.
Hem meselâ, -4- -5- kelâmıyla -6- kelimesi ortalarında şunlar var:

1 Akşama erdiğinizde ve sabaha kavuştuğunuzda Allah’ı tesbih edin. (Rum Sûresi: 17.)

2 Göklerde ve yerde tecellî eden en yüce sıfatlar Onundur. Onun kudreti her şeye gàliptir; O her şeyi hikmetle yapar. (Rum Sûresi: 27.)

3 Onun âyetlerindendir. • Onun âyetlerindendir. (Rum Sûresi: 20, 21, 22, 23, 24, 25.)

4 . . beni zindana gönderin. • Ey Yûsuf, ey doğru sözlü kişi. (Yûsuf Sûresi: 45-46.)

5 Beni gönderin. (Yûsuf Sûresi: 45.)

6 Ey Yûsuf (Yûsuf Sûresi: 46.)