Sözler Yirmi Beşinci Söz

kâinatı keşf edip âlemi ışıklandıran beyân-ı Kur’ân, Şems-i Ezelîden başka kimin nuru olabilir? Kimin haddine düşmüş ki, ona nazîre getirsin, onun taklidini yapsın?
Elhak, bu dünyayı san’atlarıyla zînetlendiren bir san’atkârın, san’atını istihsan eden insanla konuşmaması muhâldir. Mâdem ki yapar ve bilir; elbette konuşur. Mâdem konuşur; elbette konuşmasına yakışan, Kur’ân’dır. Bir çiçeğin tanziminden lâkayd kalmayan bir Mâlikü’l-Mülk, bütün mülkünü velveleye veren bir kelâma karşı nasıl lâkayd kalır? Hiç başkasına mal edip hiçe indirir mi?
Beşinci Lem’a: Kur’ân’ın üslup ve îcâzındaki câmiiyet-i hârikadır.
Bunda Beş Işık var.
BİRİNCİ IŞIK: üslup-u Kur’ân’ın o kadar acîb bir cemiyeti var ki, birtek sûre, kâinatı içine alan bahr-i muhît-i Kur’ânîyi içine alır; birtek âyet, o sûrenin hazînesini içine alır. Âyetlerin çoğu, herbirisi birer küçük sûre; sûrelerin çoğu, herbirisi birer küçük Kur’ân’dır. İşte şu, i’câzkârâne îcâzdan büyük bir lûtf-u irşâddır ve güzel bir teshîldir. Çünkü herkes, her vakit Kur’ân’a muhtaç olduğu halde, ya gabâvetinden veya başka esbâba binâen, her vakit bütün Kur’ân’ı okumayan veyahut okumaya vakit ve fırsat bulamayan adamlar, Kur’ân’dan mahrum kalmamak için, herbir sûre, birer küçük Kur’ân hükmüne, hattâ herbir uzun âyet, birer kısa sûre makamına geçer. Hattâ, Kur’ân Fâtiha’da, Fâtiha dahi Besmele’de münderîc olduğuna, ehl-i keşif müttefiktirler. Şu hakikate bürhan ise, ehl-i tahkikin icmâıdır.
İKİNCİ IŞIK: Âyât-ı Kur’âniye, emir ve nehiy, vaad ve vaîd, terğib ve terhib, zecr ve irşâd, kasas ve emsâl, ahkâm ve maarif-i İlâhiye ve ulûm-u kevniye ve kavânîn ve şerâit-i hayat-ı şahsiye ve hayat-ı içtimâiye ve hayat-ı kalbiye ve hayat-ı mâneviye ve hayat-ı uhreviye gibi umum tabakàt-ı kelâmiye ve maarif-i hakikiye ve hâcât-ı beşeriyeye delâlâtıyla, işârâtıyla câmi’ olmakla beraber, yani, "İstediğin herşey için, Kur’ân’dan her ne istersen al" ifade ettiği mânâ o derece doğruluğuyla makbul olmuş ki, ehl-i hakikat mâbeyninde durûb-u emsâl sırasına geçmiştir. Âyât-ı Kur’âniyede öyle bir câmiiyet var ki, her derde devâ, her hâcete gıdâ olabilir. Evet, öyle olmak lâzım gelir. Çünkü dâimâ terakkiyâtta kat-ı merâtib eden bütün tabakàt-ı ehl-i kemâlin rehber-i mutlakı elbette şu hâsiyete mâlik olması elzemdir.
ÜÇÜNCÜ IŞIK: Kur’ân’ın i’câzkârâne îcâzıdır. Kâh olur ki uzun bir silsilenin iki tarafını öyle bir tarzda zikreder ki, güzelce silsileyi gösterir. Hem, kâh olur ki bir kelimenin içine sarîhan, işareten, remzen, îmâen bir dâvânın çok bürhanlarını derc eder.
Meselâ,

Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da Onun âyetlerindendir. (Rum Sûresi: 22.)