Sözler Yirmi Beşinci Söz

Hem, Kur’ân, mütefâvit, mütederric irşâdî bâzı gàyelere îsâl ve hidâyet etmek için nâzil olduğu halde; öyle bir kemâl-i istikàmet, öyle bir dikkat-i muvâzenet, öyle bir hüsn-ü intizam vardır ki, güyâ maksad birdir.
İşte, bu esbâblar, müşevveşiyetin esbâbı iken, Kur’ân’ın i’câz-ı beyânında, selâset ve tenâsübünde istihdam edilmişlerdir. Evet, kalbi sakamsiz, aklı müstakîm, vicdânı marazsız, zevki selîm her adam, Kur’ân’ın beyânında güzel bir selâset, rânâ bir tenâsüb, hoş bir âhenk, yektâ bir fesâhat görür.
Hem, basîresinde selîm bir gözü olan görür ki; Kur’ân’da öyle bir göz vardır ki, o göz, bütün kâinatı zâhir ve bâtını ile vâzıh, göz önünde bir sayfa gibi görür, istediği gibi çevirir, istediği bir tarzda o sayfanın mânâlarını söyler.
Şu Birinci Nurun hakikatini misâller ile tavzih etsek, birkaç mücelled lâzım. Öyle ise, sâir risâle-i Arabiyemde ve İşârâtü’l-İ’câz’da ve şu yirmi beş adet Sözlerde şu hakikatin ispatına dâir olan izahâtla iktifâ edip, misâl olarak mecmû-u Kur’ân’ı birden gösteriyorum.
İkinci Nuru
Kur’ân-ı Hakîmin, âyetlerinin hâtimelerinde gösterdiği fezlekeler ve Esmâ-i Hüsnâ cihetindeki üslup-u bediîsinde olan meziyet-i i’câziyeye dâirdir.
İhtar: Şu İkinci Nurda çok âyetler gelecektir. O âyetler, yalnız İkinci Nurun misâlleri değil, belki geçmiş mesâil ve Şuâların misâlleri dahi olurlar. Bunları hakkıyla izah etmek çok uzun gelir. Şimdilik ihtisar ve icmâle mecburum. Onun için, gayet muhtasar bir tarzda şu sırr-ı azîm-i i’câzın misâllerinden olan âyetlere birer işaret edip, tafsilâtını başka vakte ta’lik ettik.
İşte, Kur’ânı Mu’cizü’l-Beyân, âyetlerin hâtimelerinde gàliben bâzı fezlekeleri zikreder ki, o fezlekeler ya Esmâ-i Hüsnâyı veya mânâlarını tazammun ediyor veyahut aklı tefekküre sevk etmek için, akla havale eder. Veyahut, makàsıd-ı Kur’âniyeden bir kaide-i külliyeyi tazammun eder ki, âyetin te’kid ve teyidi için fezlekeler yapar. İşte o fezlekelerde Kur’ân’ın hikmet-i ulviyesinden bâzı işârât ve hidâyet-i İlâhiyenin âb-ı hayatından bâzı reşâşât, i’câz-ı Kur’ân’ın berklerinden bâzı şerârât vardır. Şimdi, pekçok o işârâttan yalnız on tanesini icmâlen zikrederiz. Hem, pekçok misâllerinden birer misâl ve herbir misâlin pekçok hakàikından yalnız herbirinde bir hakikatin meâl-i icmâlîsine işaret ederiz. Bu on işaretin ekserîsi, ekser âyetlerde müçtemian beraber bulunup, hakiki bir nakş-ı i’câzî teşkil ederler. Hem, misâl olarak getirdiğimiz âyetlerin ekserîsi, ekser işârâta misâldir. Biz, yalnız her âyetten bir işaret göstereceğiz. Misâl getireceğimiz âyetlerden, eski Sözlerde bahsi geçenlerin yalnız meâline bir hafif işaret ederiz.
Birinci Meziyet-i Cezâlet:
Kur’ân-ı Hakîm, i’câzkâr beyânâtıyla Sâni-i Zülcelâlin ef’âl ve eserlerini nazara karşı serer, bast eder. Sonra, o âsâr ve ef’âlinde esmâ-i İlâhiyeyi istihrâc eder veya haşir ve tevhid gibi bir makàsıd-ı asliye-i Kur’âniyeyi ispat ediyor.