kurtulamaz. O da ölecek, sonra dirilecek veya yatıp, sonra subh-u haşirle gözünü açacaktır. Hem, nasıl ki kâinatın bir nüsha-i musağğarası olan bir şecere-i zîhayat, tahrip ve inhilâlden başını kurtaramaz; öyle de, şecere-i hilkatten teşâub etmiş olan silsile-i kâinat tâmir ve tecdid için, tahripten, dağılmaktan kendini kurtaramaz. Eğer dünyanın ecel-i fıtrîsinden evvel, İrâde-i Ezeliyenin izniyle, haricî bir maraz veya muharrip bir hâdise başına gelmezse ve onun Sâni-i Hakîmi dahi ecel-i fıtrîden evvel onu bozmazsa, herhalde, hattâ fennî bir hesab ile, bir gün gelecek ki,
-1-
-2- mânâları ve sırları Kadîr-i Ezelînin izni ile tezâhür edip, o dünya olan büyük insan, sekerâta başlayıp acîb bir hırıltı ile ve müthiş bir savt ile fezâyı çınlatıp dolduracak, bağırıp ölecek, sonra emr-i İlâhî ile dirilecektir.
İnce remizli bir mesele:
Nasıl ki, su kendi zararına olarak incimâd eder; buz, buzun zararına temeyyü’ eder; lüb, kışrın zararına kuvvetleşir; lâfız, mânâ zararına kalınlaşır; ruh, cesed hesâbına zayıflaşır; cesed, ruh hesâbına inceleşir; öyle de, âlem-i kesif olan dünya, âlem-i latîf olan âhiret hesâbına, hayat makinesinin işlemesiyle şeffaflaşır, latîfleşir. Kudret-i Fâtıra, gayet hayret verici bir faaliyetle, kesif, câmid, sönmüş, ölmüş eczâlarda nur-u hayatı serpmesi, bir reme-i kudrettir ki, âlem-i latîf hesâbına şu âlem-i kesîfi nur-u hayat ile eritiyor, yandırıyor, ışıklandırıyor; hakikatini kuvvetleştiriyor.
Evet, hakikat ne kadar zayıf ise de, ölmez, sûret gibi mahvolmaz; belki teşahhuslarda, sûretlerde, seyr ü sefer eder. Hakikat büyür, inkişaf eder, gittikçe genişlenir; kışır ve sûret ise, eskileşir, inceleşir, parçalanır, sabit ve büyümüş hakikatin kametine yakışmak için daha güzel olarak tazeleşir. Ziyâde ve noksan noktasında, hakikatle sûret, ma’kûsen mütenâsibdirler. Yani, sûret kalınlaştıkça, hakikat inceleşir; sûret inceleştikçe, hakikat o nisbette kuvvet bulur. İşte şu kanun, kanun-u tekâmüle dahil olan bütün eşyaya şâmildir. Demek, herhalde bir zaman gelecek ki, kâinat hakikat-i uzmâsının kışır ve sûreti olan âlem-i şehâdet, Fâtır-ı Zülcelâlin izniyle parçalanacak, sonra daha güzel bir sûrette tazelenecektir;
-3- sırrı tahakkuk edecektir. Elhâsıl, dünyanın mevti mümkün, hem hiç şüphe getirmez ki mümkündür.
1 Güneş dürülüp toplandığı, • Yıldızlar döküldüğünde, • Dağlar yürütüldüğünde. (Tekvir Sûresi: 1-3.)
2 Gök yarıldığı zaman. • Yıldızlar saçıldığı zaman. • Denizler kaynayıp birbirine karıştığı zaman. (İnfitar Sûresi: 1-3.)
3 Yeryüzünün başka bir şekle çevrileceği gün. (İbrâhim Sûresi: 48.)