olan meyil ve ihtiyaç ve şevk ve incizab, birden, beraber mündemiçtir. Latîf su, nâzik bir meyille, incimâd emrini aldığı vakit demiri parçalaması, itaat sırrının kuvvetini gösterir.
Şu altı temsil, hem nâkıs, hem mütenâhî, hem zayıf, hem tesir-i hakikisi yok olan mümkinât kuvvetinde ve fiilinde bilmüşâhede görünse, elbette hem gayr-i mütenâhî, hem ezelî, hem ebedî, hem bütün kâinatı adem-i sırftan icad eden ve bütün ukùlü hayrette bırakan, hem âsâr-ı azametiyle tecellî eden Kudret-i Ezeliyeye nispeten, şüphesiz her şey müsâvidir. Hiçbir şey Ona ağır gelmez.
Gaflet olunmaya, şu altı sırrın küçük mîzanlarıyla o kudret tartılmaz ve münâsebete giremez. Yalnız fehme takrîb ve istib’âdı izâle için zikredilir.
Üçüncü Esasın Netice ve Hulâsası
Mâdem kudret-i ezeliye, gayr-i mütenâhîdir, hem Zât-ı Akdese lâzıme-i zarûriyedir, hem herşeyin lekesiz, perdesiz melekûtiyet ciheti Ona müteveccihtir, hem Ona mukabildir, hem tesâvi-i tarafeynden ibâret olan imkân itibâriyle muvâzenettedir, hem şeriat-ı fıtriye-i kübrâ olan nizâm-ı fıtrata ve kavânîn-i âdetullaha mutîdir, hem mânilerden ve ayrı ayrı hususiyetlerden melekûtiyet ciheti mücerred ve sâfîdir; elbette en büyük şey, en küçük şey gibi, o kudrete ziyâde nazlanmaz, mukàvemet etmez. Öyle ise, haşirde bütün zevi’l-ervâhın ihyâsı, bir sineğin baharda ihyâsından daha ziyâde kudrete ağır olmaz. Öyle ise,
fermanı, mübâlâğasızdır, doğrudur, haktır. Öyle ise, müddeâmız olan, Fâil muktedirdir; o cihette hiçbir mâni yoktur, katî bir sûrette tahakkuk etti.
Dördüncü Esas
Nasıl, Kıyâmet ve haşre muktazî var ve haşri getirecek Fâil dahi muktedirdir; öyle de, şu dünyanın, Kıyâmet ve haşre kabiliyeti vardır. İşte, "Şu mahal kàbildir" olan müddeâmızda dört mesele vardır:
Birincisi, şu âlem-i dünyanın imkân-ı mevtidir.
İkincisi, o mevtin vukuudur.
Üçüncüsü, o harap olmuş, ölmüş dünyanın âhiret sûretinde tâmir ve dirilmesinin imkânıdır.
Dördüncüsü, o mümkün olan tâmir ve ihyânın vuku’ bulmasıdır.
Birinci Mesele:
Şu kâinatın mevti, mümkündür. Çünkü, bir şey kanun-u tekâmülde dahil ise, o şeyde alâküllihâl neşv ü nemâ vardır. Neşv ü nemâ ve büyümek varsa, ona alâküllihâl bir ömr-ü fıtrî vardır. Ömr-ü fıtrîsi var ise, alâküllihâl bir ecel-i fıtrîsi vardır. Gayet geniş bir istikrâ’ ve tetebbu ile sabittir ki, öyle şeyler mevtin pençesinden kendini kurtaramaz. Evet, nasıl ki insan küçük bir âlemdir, yıkılmaktan kurtulamaz; âlem dahi büyük bir insandır, o dahi ölümün pençesinden
Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir. (Lokman Sûresi: 28.)