Şuâlar Eddâi

bir matbahtır. Hatta her insanın ve cismindeki her bir uzvun bir deposu ve mahzeni, hatta bir hüceyrenin dahi bir ihtiyat mahzenciği bulunması gibi; git gide, ta dar-ı ahiretin bir mahzeni dünyadır. Ve Cennetin bir tarlası ve deposu, bu alemdeki hüsünleri ve hasenatları ve nurları mahsül veren alem-i İslamiyet ve hakikatli insaniyet; ve Cehennemin bir anbarı ise, şerleri ve çirkinleri ve küfürleri mahsül veren ve şer olan ademden gelen ve hayr olan vücud alemlerini telvis eden pis maddeler, taifeler; ve yıldızların hararet mahzeni Cehennem; ve nurlar hazinesi bir Cennettir ki; kelimesi, bütün o hadsiz hazinelere işaretle, pek parlak bir hücreti gösterıyor.
Evet, bu kelime ile ve cümlesiyle-yani, "Herşeyin anahtarı Onun elindedir -nihayetsiz geniş ve hadsiz, harikalı bir hüccet-i rububiyet ve vahdet, bütün bütün kör olmayana gösterir. Mesela, hadsiz o hazine ve anbarlardan yalnız buna bak ki: Herbiri bir koca ağacın veya bir parlak çiçeğin cihazatını ve mukadderatını, programını taşıyan küçücük mahzencikler olan çekirdekler ve tohumların anahtarlan elinde bulunan bir mutasarrıf-ı Hakîm, bir çekirdeğin kapıcığını "Uyan!" emriyle ve irade anahtanyla tam mizan-ı nizamla açtığı gibi; zemin hazinesini dahi yağmur anahtarıyla açarak, mahzencikleri ve nebatatın nutfeleri olan bütün habbeleri ve hayvanatın menşeleri ve kuşların ve sineklerin su ve havadan nutfeleri olan bütün inkişaf emrini alan katreler mahzenciklerini beraber, hatasız açtığı vakitte, kâinatta külli ve cüz’i, maddi ve manevi bütün hazine ve depolan hikmet ve irade ve rahmet ve meşiet eliyle herbirine mahsus bir anahtarla açtığını bilmek ve görmek istersen, senin bir nevi mahzenciklerin olan kendi kalbine ve dimağına ve cesedine ve midene ve bahçene ve zeminin çiçeği olan bahara ve ondaki çiçeklere ve meyvelere bak ki; kemal-i nizam ve mizan ve rahmet ve hikmetle bir Dest-i Gaybi tarafından emr-i * tezgahından gelen ayrı ayrı anahtarlarla açıyor; bir dirhem kadar bir kutucuktan bir batman, belki bazan yüz batman taamları kemal-i intizam ile çıkanyor, zihayatlara ziyafet veriyor. Acaba böyle muntazam, alimane, basirane nihayetsiz bir fiile ve tesadüfsüz tam hikmetli bir sanata ve yanlışsız tam mizanlı bir tasarrufa ve zulümsüz tam adaletli bir Rububiyete hiç mümkün müdür ki, kör kuvvet, sağır tabiat, serseri tesadüf, camid, cahil, aciz esbab müdahele edebilsin ve bütün eşyayı birden görüp ve beraber idare edemeyen ve zerratla seyyarat yıldızları emrinde bulunmayan bir mevcud, her cihetle hikmetli, mucizeli, mizanlı tasarrufa ve idareye karışabilsin?


* "Ol!" der, oluverir. (Yasin Süresi: 82. )