Şuâlar Eddâi

İşte, her hayır elinde, herşeyin anahtarı yanında bulunan böyle bir Mutasarrıf-ı Rahimi, bir Rabb-i Hakîmi tanımayan ve inkara sapana, elbette, -1- ayetinin dediği gibi, Cehennem ona kızıyor ve kızışıyor ve "Hadsiz azabıma müstehaktır; merhamete hiç layık değildir" diye, lisan-ı hal ile der.

ONUNCU KELİME:
-2- ’dir. Bundaki hüccete gayet kısa bir işaret şudur:
Bu misafirhane-i dünyaya gelen her zişuur, gözünü açtıkça görür ki; bir kudret, bütün kâinatı kabzasında tutmuş. Ve nihayetsiz, hiç şaşırmayan ezeli, ihatalı bir ilim ve gayet dikkatli, hiç mizansız, faidesiz hareket etmeyen bir sermedi hikmet ve inayet o kudretin içinde bulunup, zerrat ordusundan birtek zerreyi meczub Mevlevi gibi döndürerek çok vazifelerde istihdam ettiği gibi, küre-i arzı aynı anda, aynı kanunla bir senede yirmi dört bin senelik bir dairede yine bir meczub Mevlevi misillü gezdirir. Mevsimlerin mahsulatlarını hayvan ve insanlara getirdiği aynı kanunla, aynı zamanda, güneşi bir mekik, bir çıkrık yaparak, merkezinde cezbedarane ve cazibekarane döndürüp, Manzume-i Şemsiye ordusu olan seyyarat yıldızlarını kemal-i mizan ve intizamla vazifelerde çalıştınr. Ve aynı kudret, aynı zamanda, aynı kanun-u hikmetle, zemin sahifesinde yüz binler kitap hükmünde yüz binler nevleri beraber, birbiri içinde, iltibassız, sehivsiz yazar, haşr-i azamın binler nümunelerini izhar eder. Ve aynı kudret, aynı zamanda hava sahifesini bir yazar-bozar tahtasına çevirir. Bütün zerrelerini birer kalem uçları ve o kitabın noktaları hükmünde emir ve iradenin onlara tayin ettiği vazifelerinde istimal ederek ve bütün o zerrelere, herbirine öyle bir kabiliyet venniş ki, güya bütün sözleri ve konuşmaları bilir gibi alır, neşreder, şaşırmaz. Küçücük birer kulak, incecik birer lisan olarak istihdam edip, unsur-u hava, emir ve irade-i İlahinin bir arşı olduğunu ispat eder.
İşte, bu kısa işarete kıyasen, bu kâinatı bir muntazam şehir, bir mükemmel apartman ve misafirhane, bir mu’cizâtlı kitap ve Kur’an hükmüne getirip, heyet-i mecmuasından ta bir zerreye kadar bütün mahlukat tabakalarını ve dairelerini ve taifelerini mizan-ı ilim ve nizam-ı hikmetle kabzasına alan, tasarruf eden, kudreti içinde hikmetini, rahmetini gösteren ve rububiyet-i mutlakası içinde mevcudiyetini ve vahdaniyetini güneş ve gündüz gibi bildirip tanıttırmasına mukabil, imanla tanımak ve sevdirmesine mukabil ubudiyetle sevmek ve ihsanatlarına mukabil şükür ve hamd isteyen böyle bir Rahman-ı Rahimi tanımayan ve ubudiyetle Onu sevmeye çalışmayan, belki inkar ile Ona bir nevi adavet taşıyan insan suretindeki şeytanlar, birer küçük Nemrud ve Firavun hükmünde nihayetsiz bir azaba elbette müstehak olur.



1 Neredeyse öfkeden parçalanacak! (Mülk Süresi: 8. )

2 Onun her şeye gücü yeter ve hiçbir şey Ona ağır gelmez.