Şuâlar Eddâi

ONBİRİNCİ KELİME:
’dir. Yani, "Daire-i huzuruna ve alem-i bakisine ve ahiretine ve sermedi dar-ı saadetine gidileceği gibi, bütün kâinattaki mahlukatın mercü Odur. Bütün esbab silsileleri Ona dayanıyor ve kudretine istinad eder ve o kudretinin tasurrufatına birer perdedirler. O kudret-i kudsiyenin izzetini ve haşmetini muhafaza için, bütün zahiri sebepler yalnız birer perdedirler, icadda da hiç tesirleri yoktur; emir ve iradesi olmazsa, hiçbirşey, hatta hiçbir zerre hareket edemez" demektir. Bu kelimedeki hüccete gayet kısa bir işaret ederiz:
Evvela: Bu kudsi kelimenin ifade ettiği haşir ve ahiret ve hayat-ı bakiye hakikatinin bu gelen bahar gibi kati ve şüphesiz tahakkukunu ve geleceğini tam iman ettirmek ve ispat etmek cihetini Onuncu Söz ve zeyillerine ve Yirmi Dokuzuncu Söze ve Meyvenin Yedinci Meselesine ve Münacat Şuaına ve Nurun imani risalelerine havale ederiz. Elhak, onlar bu rükn-ü imaniyi öyle bir tarzda hadsiz hüccetlerle ispat etmişler ki, dünyanın mevcudiyeti derecesinde ahiretin tahakkukunu, en muannid münkirleri de tasdike mecbur eden bir surette ispat etmişler.
Saniyen: Mucizü1-Beyan-ı Kur’anın üçten birisi haşre ve ahirete bakar, her davayı ona bina eder. Öyle ise, Kur’anın hakkaniyetini ispat eden bütün mucizeleri ve hüccetleri, ahiretin vücuduna dahi delalet ettikleri gibi, Muhammed Aleyhissalatü Vesselamın nübüvvetine şahadet eden bütün mucizeleri ve umum delail-i nübüvveti ve sıdkının bütün hüccetleri, haşir ve ahirete dahi şahadet ederler. Çünkü, o Zatın (a.s.m.) bütün hayatında daimi bir büyük davası ahiret olduğu gibi, bütün yüz yirmi dört bin peygamberler (aleyhimüsselam) dahi hayat-ı bakiye ve saadet-i ebediyeyi dava edip beşere müjde ederek hadsiz mucizelerle ve kati deliller ile ispat ettiklerinden, elbette onların peygamberliklerine ve sadıkıyetlerine delalet eden bütün mucizeleri ve hüccetleri, onların en büyük ve daimi davalan olan ahirete ve hayat-ı bakiyeye şahadet ederler. Buna kıyasen sair erkan-ı imaniyeyi ispat eden bütün deliler dahi haşrin vukuuna ve dar-ı saadetin açılmasına şahadet ederler.
Salisen: Hiç mümkün müdür ki, kendi kemalatını ve kudret ve rububiyetini izhar etmek için bu kâinatı bütün zerrat ve seyyarat ve ecza ve tabakatıyla halk edip kemal-i hikmetle herbirisini bir vazife ile, belki çok vazifelerle mütemadiyen çalıştıran ve sermedi, hadsiz cilve-i esmasını göstermek için kafile kafile arkasında, belki seyyar müteceddid dünya dünya arkasında ve mahlukat taifelerini bu misafirhane-i aleme ve hayat-ı dünyeviye meydan-ı imtihanına gönderip alem-i misalde kurulan uhrevi sinemalar ve berzahi fotoğraflarla suretlerini ve amellerini ve vaziyetlerini alarak onlan terhisten sonra, başka taife ve kafile ve seyyal ve seyyar bir nevi dünyaları o meydana vazifeler ve cilve-i esmasına ayineler olmak için gönderen bir Sani-i Zülcelal, bir Halık-ı Zülcemal, bir Allah-ı Zülkemal, bu fani dünyada şuur ve akıl ile o Halıkın bütün maksatlarına karşı mukabele eden ve