yıldızların zahiri ve hayali hareketlerine gayet kolayca bir vesile olup, vahdetteki tam suhulet ve gayet kolaylığı gösterir. Eğer o tek Amire değil, belki esbaba ve yıldızların keyiflerine bırakılsa ve arza "Sen dur, gezme!" denilse, o halde, arzdan binler derece büyük binler yıldızlar ve güneşler, her gece ve her sene milyonlar ve milyarlar senelik mesafeleri kesmek ve gezmekle mevsimler ve gece, gündüz gibi o vaziyet-i arziye ve semaviye husul bulabilir. Ve imkansızlık ve muhaliyet derecesinde müşkül ve suubetli düşer. . .
Üçüncü Basamaktaki
kelimesi, pek büyük ve çok ince ve derin ve gayet geniş bir hakikate işaret eder. Onun izah ve ispatını Risale-i Nura havale edip, gayet kısa bir temsil ile birtek nüktesini beyan edeceğiz.
Evet, nasıl ki güneş, ziyasıyla umum zemini ışıklandırıp vahidiyete bir misal olduğu gibi, ayine gibi mukabilindeki her şeffaf şeyde, timsali ve aksi ve yedi renkli ziyasıyla ve zatının suretiyle bulunup, ehadiyete dahi bir misal teşkil eder. Eğer güneşin ilmi ve kudreti ve ihtiyarı olsaydı ve cam parçalarının ve içinde güneşçikler görünen katrelerin ve kabarcıkların kabiliyetleri bulunsa idi, irade-i İlahiyenin kanunuyla herbirisinde ve yanında timsaliyle ve sıfatlarıyla tam bir güneş bulunup, sair yerlerde bulunması onun tasarrufatına hiç noksan vermeyerek kudret-i Rabbaniyenin emriyle, tesiriyle, hükmüyle pek büyük zuhurata sebep olarak, ehadiyetteki fevkalade kolaylık ve suhuleti gösterir. Aynen öyle de, Sani-i Zülcelal, vahidiyet itibarıyle bütün eşyayı ihata eden ilim ve iradesi ve kudretiyle bakar ve hazır ve nazır olduğu gibi, ehadiyet cihetiyle ve tecellisiyle herşeyin, husufsan zihayatın yanında isimleri ve sıfatlarıyla bulunur ki, kolayca, bir anda sineği kartal sisteminde, bir insanı küçük bir kainat sisteminde icad eder. Ve zihayatı öyle mu’cizatlı bir şekilde yaratır ki, eğer bütün esbab toplansa, bir bülbülü, bir sineği yapamazlar. Ve bir bülbülü yaratan, bütün kuşları yaratan olabilir. Ve bir insanı halk eden, ancak kainatı icad eden Zattır.
Dördüncü ve Beşinci Basamak:
Bu iki basamağın hakikatini umuma ifade etmek çok müşkül olmasından, yalnız kısacık bir iki nüktesi ve muhtasar meali beyan edilecek.
Yani, vücud mertebelerinin en kuvvetli ve sarsılmaz olan vücub mertebesinde ve ezeli ve ebedi derecesinde bir vücud sahibi ve maddiyattan münezzeh ve mücerred ve bütün mahiyetlere mübayin bir mahiyet-i mukaddeseyi taşıyan bir Kadir-i