yere vurdum, kırdım. Birden hikmet-i Kur’aniye ve imaniye ile ışıklanmış bir göz ile baktım, gördüm ki: Halık-ı Arz ve Semavatın Kadir, Alim, Rab, Allah ve Rabbü’s-Semavati vel-Ard ve Musahhirü’ş-Şemsi vel-Kamer isimleri, rahmet azamet, rububiyet burçlarında güneş gibi tulu ettiler. O karanlıklı, vahşetli, dehşetli alemi öyle ışıklandırdılar ki, o halette, benim imanlı gözüme küre-i arz gayet muntazam, musahhar, mükemmel, hoş, emniyetli, herkesin erzakı içinde bir seyahat gemisi ve tenezzüh ve keyif ve ticaret için müheyya edilmiş ve ziruhları güneşin etrafında, memleket-i Rabbaniyede gezdirmek ve yaz ve bahar ve güzün mahsülatını rızık isteyenlere getirmek için bir gemi, bir tayyare, bir şimendifer hükmünde gördüm. Küre-i Arzın zerratı adedince
dedim.
İşte, buna kıyasen Risale-i Nurda pekçok muvazenelerle ispat edilmiştir ki, ehl-i sefahet ve dalalet, dünyada dahi bir manevi Cehennem içinde azap çekerler ve ehl-i iman ve salahat, dünyada dahi bir manevi Cennet içinde, İslamiyet ve insaniyet midesiyle ve imanın tecelliyat ve cilveleriyle, manevi bir Cennet lezzetleri tadabilir, belki derece-i imanlarına göre istifade edebilirler. Fakat, bu fırtınalı zamanın hissi iptal eden ve beşerin nazarını afaka dağıtan ve boğan cereyanlar, iptal-i his nevinden bir sersemlik vermiş ki, ehl-i dalalet manevi azabını muvakkaten tam hissedemiyor. Ehl-i hidayete dahi gaflet basıyor, hakiki lezzetini tam takdir edemiyor.
Bu asırda ikinci dehşetli hal:
Eski zamanda küfr-ü mutlak ve fenden gelen dalaletler ve küfr-ü inadiden gelen temerrüd, bu zamana nisbeten pek az idi. Onun için, eski İslam muhakkiklerinin dersleri, hüccetleri o zamanlarda tam kafı olurdu. Küfr-ü meşkuku çabuk izale ederlerdi. Allah’a iman umumi olduğundan, Allah’ı tanıttırmakla ve Cehennem azabını ihtar etmekle çokları sefahetlerden, dalaletlerden vazgeçebilirlerdi. Şimdi ise, eski zamanda bir memlekette bir kafır-i mutlak yerine, şimdi bir kasabada yüz tane bulunabilir. Eskide, fen ve ilimle dalalete girip inat ve temerrüdle hakaik-i imana karşı çıkana nisbeten şimdi yüz derece ziyade olmuş. Bu mütemerrid inatçılar, firavunluk derecesinde bir gururla ve dehşetli dalaletleriyle hakaik-ı imaniyeye karşı muaraza ettiklerinden, elbette bunlara karşı atom bombası gibi bu dünyada onların temellerini parça parça edecek bir hakikat-i kudsiye lazımdır ki, onların tecavüzatını durdursun ve bir kısmını imana getirsin.
İşte, Cenab-ı Hakka hadsiz şükürler olsun ki, bu zamanın tam yarasına bir tiryak olarak Kur’an-ı Mucizü’1-Beyanın bir mu’cize-i maneviyesi ve lemeatı bulunan Risale-i Nur, pekçok muvazenelerle, en dehşetli muannid, mütemerridleri, Kur’anın elmas kılıncı ile kırıyor. Ve kainat zerreleri adedince vahdaniyet-i İlahiyeye ve imanın hakikatlerine hüccetleri, delilleri gösteriyor ki; yirmi beş seneden beri en şiddetli hücumlara karşı mağlup olmayıp galebe etmiş ve ediyor. Evet,
İman nimetinden dolayı Allah’a hamd olsun.