İstibdat, zulüm ve tahakkümdür. Meşrûtiyet, adalet ve Şeriattır. Padişah, Peygamberimizin emrine itaat etse ve yoluna gitse halîfedir; biz de ona itaat edeceğiz. Yoksa, Peygambere tabî olmayıp zulüm edenler, padişah da olsalar haydutturlar. Bizim düşmanımız cehalet, zarûret, ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı sanat, marifet, ittifak silahıyla cihad edeceğiz. Ve bizi bir cihette teyakkuza ve terakkîye sevk eden hakîki kardeşlerimiz Türklerle ve komşularamızla dost olup el ele vereceğiz. Zîra husûmette fenalık var; husûmete vaktimiz yoktur. Hükûmetin işine karışmayacağız. Zîra, hikmet-i hükûmeti bilmiyoruz...
İşte o hammalların, Avusturya’ya karşı, benim gibi bütün Avrupa’ya karşı
HAŞİYE
boykotları ve en müşevveş ve heyecanlı zamanlarda akılane hareketlerinde bu nasihatin tesiri olmuştur.
Padişaha karşı irtibatlarını tadil etmeye ve boykotajlarla Avrupa’ya karşı harb-i iktisadî açmaya sebebiyet verdiğimden, demek cinayet ettim ki, bu belaya düştüm.
Dördüncü Cinayet:
Avrupa, bizdeki cehalet ve taassup müsaadesiyle, Şeriatı-haşa ve kella-istibdada müsait zannettiklerinden, nihayet derecede kalben üzülmüştüm. Onların zannını tekzib etmek için, meşrûtiyeti herkesten ziyade Şeriat namına alkışladım. Lakin yine korktum ki, başka bir istibdat tekrar o zannı tasdik eder diye, ne kadar kuvvetim varsa Ayasofya Camiinde mebusana hitaben feryat ettim. Ve söyledim ki:
Meşrûtiyeti meşrûiyet ünvanı ile telakki ve tellsin ediniz; ta yeni ve gizli ve dinsiz bir istibdat, pis eliyle o mübareği ağrazına siper etmekle lekedar etmesin. Hürriyeti adab-ı Şeriatla takyîd ediniz; zîra cahil efrad ve avam-ı nas kayıtsız hür olsa, şartsız tam serbest olsa, sefih ve itaatsiz olur. Adalet namazında kıbleniz dört mezheb olsun; ta ki namaz sahîh ola. Zîra, hakaik-ı meşrûtiyetin sarahaten ve zımnen ve iznen, dört mezhebden istihracı mümkün olduğunu dava ettim.
Ben ki, bir adî talebeyim, ulemaya farz olan bir vazifeyi omuzuma aldım; demek cinayet ettim ki, bu tokatı yedim.
Beşinci Cinayet:
Gazeteler iki kıyas-ı fasid cihetiyle ve haysiyet kırıcı bir neşriyat ile ahlak-ı İslamiyeyi sarstılar ve efkar-ı umûmiyeyi perişan ettiler. Ben de, gazetelerle, onları reddeden makaleler neşrettim. Dedim ki:
"Ey gazeteciler! Edibler edepli olmalı; hem de, edeb-i İslamiye ile müteeddib olmalı. Ve onların sözleri, kalb-i umûmi-i müşterek-i milletten bîtarafane
HAŞİYE
Bediüzzaman’a zürefadan biri, birgün, irfanıyla mütenasip bir esvap giymesi lüzûmundan bahseder. Müşarünileyh de, "Siz Avusturya’ya güya boykot yapıyorsunuz, hem onun gönderdiği kalpakları giyiyorsunuz. Ben ise, bütün Avrupa’ya boykot yapıyorum, onun için yalnız memleketimin maddî ve manevî mamülatını giyiyorum" buyurmuştur.