Tarihçe-i Hayat Birinci Kısım: İlk Hayatı

Yedinci Sual: Müsavatı ihlal ve yalnız bazılara tahsis ve haklarında kanunu tamamıyla tatbik etmek, zahiren adalet iken, bir cihette acaba müsavatsızlıkla zulüm ve garaz olmaz mı? Hem de tebrie ve tahliye ile masumiyetleri tebeyyün eden ekser mahpusînin belki yüzde sekseni masum iken, acaba ekseriyet nokta-i nazarında bu hal hükümferma olsa, garaz ve fikr-i intikam olmaz mı? Dîvan-ı Harbe diyeceğim yok; ihbar edenler düşünsünler!
Sekizinci Sual: Bir fırka kendisine bir imtiyaz taksa, herkesin en hassas nokta-i asabiyesine daima dokundura dokundura zorla herkesi meşrûtiyete muhalif gibi gösterse ve herkes de onların kendilerine taktığı ism-i meşrûtiyet altında olan muannid istibdada ilişmiş ise, acaba kabahat kimdedir?
Dokuzuncu Sual: Acaba, bahçıvan bir bahçenin kapısını açsa, herkese ibahe etse, sonra da zayiat vukù bulsa; kabahat kimdedir?
Onuncu Sual: Fikir ve söz hürriyeti verilse, sonra da muaheze olunsa; acaba, bîçare milleti ateşe atmak için bir plan olmaz mı? Böyle olmasa idi, başka bahaneyle mevki-i tatbike konulacağı hayale gelmez mi idi?
On Birinci Sual: Herkes meşrûtiyete yemin ediyor. Halbuki, ya müsemma-i meşrutiyete kendi muhalif veya muhalefet ederılere karşı sükût etse, acaba kefaret-i yemin vermek lazım gelmez mi? Ve millet yalancı olmaz mı? Ve masum olan efkar-ı umûmiye; yalancı, bunak ve gayr-i mümeyyiz addolunmaz mı?
Elhasıl: Şedid bir istibdat ve tahakküm, cehalet cihetiyle şimdi hükümfermadır; güya istibdat ve hafiyelik tenasüh etmiş. Ve maksat da Sultan Abdülhamid’den istirdad-ı hürriyet değilmiş, belki hafif ve az istibdadı şiddetli ve kesretli yapmakmış!
Yarım Sual: Nazik ve zayıf bir vücut ki, sivrisineklerin ve arıların ısırmasına tahammül edemediği için, gayet telaş ve zahmetle onları def’e çalışırken, biri çıksa dese ki: "Maksadı sivrisinekleri, arıları defetmek değil, belki büyük arslanı ikaz edip kendine musallat etmek ister." Acaba, böyle demekle hangi ahmağı kandıracaktır?
Sualin diğer yarısı çıkmaya izin yoktur. Ey paşalar, zabitler! Bütün kuvvetimle derim ki:
Gazetelerde neşrettiğim umum makalatımdaki umum hakaikte nihayet derecede musırrım. Şayet zaman-ı mazi canibinden, Asr-ı Saadet mahkemesinden adaletname-i şeriatla davet olunsam, neşrettiğim hakaikı aynen ibraz edeceğim; olsa olsa, o zamanın ilcaatının modasına göre bir libas giydireceğim.
Şayet müstakbel tarafından üç yüz sene sonraki tenkidat-ı ukala mahkemeşinden tarih celbnamesiyle celb olunsam, yine bu hakîkatleri tevessü’ ve