hayat sahnesi olan Üstadın hayatının bu birinci safhası, îman ve Kur’an hizmeti îtibariyle ikinci safha hayatının mukaddemesi hükmündedir, ikinci büyük hizmetine hazırlıktır. Ömrünün ellinci senesine kadardır.
İkincisi:
Van’da inzivada iken Garba nefyedilip Isparta’nın Barla nahiyesinde ikamete memur edildiği zamandan başlar ki; "Risale-i Nur’un zuhuru ve intişarıdır." Azamî ihlas, azamî fedakarlık, azamî sadakat, metanet ve dikkat ve iktisat içinde Risale-i Nur’la giriştiği hizmet-i îmaniye ve manevî cihad-ı dîniyedir.
Hayatının bu ikinci safhası, Harb-i Umûmi neticesinde inkıraz bulmasıyla insanlık aleminde medeniyet-i beşeriyeyi mahveden ve semavî dinlerle mücadeleyi esas ittihaz edinen, komünizm rejiminin insaniyetin yarısını istila ederek dünyayı dehşete saldığı ve memleketimizi tehdide yeltendiği ve manevî tahribatının tehlikesine maruz kaldığımız bir devreye rastlar. Bu devre, bin senedir Kur’an’a bayraktarlık yapmış, İslamiyete asırlarca hizmet etmiş kahraman bir millet için dikkatle incelenmesi lazım gelen bir devredir.
Üstad, Risale-i Nur’u telif ederken Kur’an’ın i’cazî lem’aları olan bu eserlerin her taife-i insaniyede inkişaf edeceğini, dinsizliğin memleketimizi istilasına manî olacağını, memleket ve millet için bir sedd-i Kur’anî vazifesini göreceğini, Risale-i Nur hizmetinin umûmiyet kesb edip, Türk milletinin yine İslamiyetin kahraman bir ordusu ve fedakarı olacağını, Risale-i Nur’un neşri ve ileride resmen intişarı, milletçe benimsenmesi ve maarif dairesinin hakîkat-i Kur’aniyeye yapışması neticesi, maddeten ve manen milletin terakkî edeceğini, İslamiyetin büyük kuvvet bulacağını zikretmiştir.
Risale-i Nur bir alemdir, ünvandır; bu zamanda zuhur eden Kur’anî hakîkatler manzûmesidir; necip milletimizin, insaniyet-i kübra olan İslamiyete sarılması, yep yeni bir ruh ve taze bir îman aşkı ve heyecanı içinde uyanmasının ifadesidir; içinde bulunduğumuz asrın değiştirdiği hayat şartları ve yeni bir dünya nizamı ve görüşü karşısında îmanın tahkim ve takviyesi ile feveran eden hamiyet-i İslamiyenin manasıdır; mütenebbih, kalbleri îman ve muhabbet-i Nebevî ile coşkun ve cihandeğer şeref-i intisabıyla serefraz fedakarların yetişmesi ve bu milletin mazisine mütenasip kahramanlığı, yüksek îman ve ahlakı izhar etmesi işaretidir.
Bediüzzaman, Risale-i Nur’u, hiçbir makam ve meşrebin tesiri altında kalmadan, maddî-manevî hiçbir menfaat ve hissiyat karışmadan, doğrudan doğruya Kur’an-ı Hakîmin umûmun istifade edebilecği ve umûma hitap eden hakîkatlerini tefsir etmiş, bu hakîkatlerin tercümanlığını yapmıştır. Telif ettiği asarından herkes istifade edebilmektedir; bir taifeye, bir sınıf halka mahsus değildir. Bu Tarihçe-i Hayat, okuyucuların nazarını, bu zamanda Kur’an’ın hikmet nurları olan Risale-i Nur’a çevirip, ondan istifadeyi gösterecektir. Said Nursî ise Kur’an’ın hizmetinde fedakarane çalışmış, sünnet-i Peygamberîye ittiba etmiş, nümûne-i imtisal bir zat olarak görünmektedir.